Kendine iyi bak bir "Veda" değil "elveda" cümlesidir çoğu zaman.O üç kelimeden çok daha fazlasını
gizler içinde...
"Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra ben yanında olmayacağım. Olamayacağım. İstesem de istemesem de.
Sevdim bir zamanlar seni, hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmanı istiyorum. Olur da bir gün
dönersem seni iyi bulmak istiyorum.
Kendine iyi bak. Çünkü bundan sonra kendinden başkası olmayacak yanında sana bakacak. Ben
olmayacağım. Kendine iyi bak ve beni düşünme. Çünkü ben de seni düşünmeyeceğim artık. Arama sakın
beni, yazma, çünkü ben yazmayacağım. Sil beni yüreğinden, çünkü ben sileceğim. Fakat, yaşanılan,
paylaşılan güzel şeyler hatırına sana yürekten mutluluklar diliyorum. Ve ben bir daha dönmemek üzere
gidiyorum.
"Kendine iyi bak. Aramızda geçen herşeye rağmen benden sonra iyi olduğunu bilmeyi tercih ederim.
Aslında bilmem çok önemli değil, iyi olduğunu varsayacağım ben. Seni bir daha asla görmemek üzere
gidiyorum ben, seni kendinle başbaşa, yapayalnız bırakıyorum ben. Biliyorum kendini bırakacaksın
benden sonra, o yüzden iyi bak diyorum. Aslına bakarsan, çok da fazla umursamıyorum. "
"Kendine iyi bak" derler ve giderler. Tutkuyla sevenler, bazen birden fazla söylerler bunu. Çünkü
onları ayırmak, eti tırnaktan ayırmak gibidir. Kolay kolay kopamaz onlar, süreç çok acı vericidir,
yürek parçalıyıcıdır. Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine Kendine İyi Bak gözleriyle
ayrılırlar.Ta ki umut da, sevgi de tükeninceye kadar…Ta ki son elveda mezar sessizliğine bürününceye
kadar…
Tutkunun ötesinde sevenler, bir kez Kendine İyi Bak derler ve giderler. Onlar eti tırnaktan ayırmak
yerine ölümü yeğlerler. Onlar bu acıyı bir kezden fazla kaldıramayacaklarını bilirler.
"Kendine iyi bak" derler ve giderler. Bu sözlerin içinde ihanet yok, hiç bir zaman olamaz derler ve
giderler. En büyük ihanet değil midir aslında seni seveni, ihtiyacı olanı yüzüstü bırakıp gitmek.
"Kendine iyi bak" derler ve giderler. Seni suskunluğa mahkum edip giderler. Seni parçalara ayırıp,
en büyük parçayı yanlarına alıp giderler. Seni senden alıp giderler.
Daha kötüsü suçlayamazsın onları tüm bunlar için. Kendine iyi bak deyip gidenin geçerli bir nedeni
vardır elbet. Suçlatmaz kendini. Savaşmadıkları için kızarsın ama suçlayamazsın. Savaşmışlarsa,
yenildikleri için kızarsın ama suçlayamazsın. Yenildiğin için kızarsın ama suçlayamazsın… Ayrılığın
kaçınılmazlığına inandırır seni, "kendine iyi bak" derler ve giderler. Elinden umutlarını,
düşlerini, sevgilerini alıp giderler. Bir tek anıları bırakırlar geride, bir de hatırladıkça
gözyaşlarına boğulasın diye
Unutulmayan nağmeler.
Arkalarına bakmadan çekip giderler eğer yalnız kalmışsan, çünkü insafsızlıkları nı görmek
istemezler. Herşey o saniye orada bitsin, kapansın bu sayfa isterler. "Bitti" diyemedikleri için,
"kendine iyi bak" derler. "Kırıldım ve affedemiyorum" diyemedikleri için "kendine iyi bak" derler.
"Seni istemiyorum artık, hayatımdan çıkaracağım ama bil ki hiç unutmayacağım" diyemedikleri için
kendine iyi bak derler. "Biliyorum çok kanayacaksın ama daha iyisini yapamıyorum" diyemedikleri için
"kendine iyi bak" derler. Vicdanlarını rahatlatmak için kendine iyi bak derler, çünkü o kan uzun
süre akacaktır ve o yara asla kapanmayacaktır, bilirler.
"Kendine iyi bak" bir noktadır çoğu zaman. Kendine iyi bak deme bana, sadece kötülükler noktalansın
isterim ben. Oysa sen iyisin… Sen gözümdeki ışık, dudağımdaki tebessüm, sen içimdeki sevinçssin. Sen
hayatıma renk katan, sen yüreğimdeki çarpıntı, sen hayatımdaki neşesin. Sen yolumu aydınlatan, sen
dert ortağım, sen gönül yoldaşım, sen bir tanesin. "Kendine iyi bak" deme bana. Nokta koyma.
Keşke böyle yaşanmasaydı bazı şeyler, keşke affedebilsen beni, keşke ben de affedebilsem… Keşke
döndürebilsek zamanı geriye. Keşke bugünkü aklımızla yaşasak herşeyi baştan. Nafile... Ama yine de,
gitmesen olmaz mı? Bitmesek olmaz mı? Sen eksikken, ben nasıl tam olurum? Senden kalan boşluğu
kimlerle doldururum? Savaşsak, aramıza giren şeytanla olmaz mı? Hani büyük aşklar her türlü engeli
aşardı, hani gerçek dostluklar her sınavı geçerdi, hani sevgi eninde sonunda kazanırdı? Hani hayatta
hiç kirlenmeyecek değerler vardı? Hani en büyük zaferler, en kanlı savaşların ardından kazanılırdı?
Bunların hepsi yalan mı? Sahiden..., gitmesen olmaz mı? Bitmesek olmaz mı?
Peki o zaman... Senin istediğin gibi olsun... Öyleyse...Sen de "Kendine İyi Bak."
3 Şubat 2013 Pazar
Seni Kaybetmektenmi? ...
Seni Kaybetmektenmi?
Rüyanın en tatlı yerinde uyanmak gibiydi seni kaybetmek!
Tam düzlüğe çıkmışken; bir uçurumun kıyısında bitmesiydi yolumun...
Dalında, apansız solmasıydı sarı gülümün...
Kırk yıllık pınarımın, kurumasıydı ateşten...
Artık sen,
Yokluğuna methiyeler düzdüğümdün!
"Sen, mutlulukla kıydığım; ölüm ayırana kadarlık bir nikahtın.
Sıranın acıya geldiği, bir bedeldi yokluğun!
Sen, yazılarıma eni konu yerleşmiş; adı, cismi belirsiz bir sevda; mutlulukla sarmaş dolaş bir hüzündün!
Kalemimi tutuşturan; ölümü, hasreti cümlelerime taşıyan bir ateşti yokluğun!
Sen, hayatla yaptığım bütün savaşların ganimetiydin.
Namlusu yüzüme dönük bir silahtı yokluğun!
Sen, vazgeçmemin engeliydin; anlaşmaya hep uydum.
Ölümle hayat arasında gidip gidip geldiğim, Rus ruletiydi yokluğun!”
Gözlerim ağlarken, gülümseten hatıralardın sen!
Söylediğim Türküler, okuduğum şiirler, en içli şarkılardın!
Oysa, uyarmıştım da seni, “sakın gitme!” demiştim:
“Gidersen, bütün şarkılar hicaz olur, bütün Türküler ağıt!
Gidersen, dönülmez akşamın ufkunda kala kalırım yapayalnız!
Bir uçurumun kenarında, yüzüm gökyüzüne dönük, beklerim, beni sana getirecek rüzgarın esmesini…
Gidersen yazamam da ardından, kelimelere sığdıramam sensizliği…"
Ansızın vuruyor acın,
Zamanıymış, değilmiş, hiç umursamadan...
Ölüm,
Yollarını değiştiriyor yol arkadaşlarımın...
Keder yüklü bir kervan kalkıyor yüreğimden...
Her yitirdiğimle,
Bir vagonu eksiliyor yaşam trenimin...
Ve
Yaklaşıyor son istasyon...
Oysa,
Beni beklemeliydin.
Vasiyet eden bendim!
“Kanatlarını çırpmaktan yorgun düşerse mutluluk, sevda Türküleri hasretten dem vurmaya başlarsa, öyle sağanak değil, ince ince yağarsa yağmur, başının üstüne çöreklenirse hüzünlü bulutlar, amber gibi kokarsa toprak, beni hatırla sevdiğim; bir yağmuru, bir yüreğini çok sevdim.
Büyük bir trende, yalnız bir kompartıman görürsen, penceresinden akıp gidiyorsa şehirler, dur durak bilmeden soluksuz yaşanıyorsa yolculukların, koltuğun üzerinde açık duruyorsa eski bir kitap, okudukça savruluyorsan zamanın suyunda, hangisi hayal, hangisi gerçek karıştırıyorsan, beni düşün sevdiğim; uzun bir yolculuğun tam ortasında, hiç istemeden gittim.
...
Sadece gömüldüğüm gün gel, mezarımın başına, bir kaç dakika daha kal herkes çekildikten sonra…Ben, yüreğine yuva yapmış bir kuştum, gitmeden önce, azat etmeyi unutma!”
Önce hanginiz diye sormadı ki Azrail!
“...yazı-tura attı sanki; sen kazandın, ben kaybettim!
Şimdi, öfkeden çıldırıyorum hasret nöbetlerinde; vuslat için çırpınıyor bir yanım…
Gel gör ki, celladım olamıyorum; dönemiyorum sözümden...
Ölemeyişim bu yüzden!”
Yaşamadım diyemem senden sonra; eğlenmedim, gülmedim... Hatta, kahkahalarımın çınlattığı oldu ortalığı; sesimi takip etti dostlarım; ben neredeysem, yanı başımda bittiler; yalnızlığı pek tatmadım.
...
Çocukları, yaşlıları eksik etmedim, hayatı seyrettiğim penceremin önünden; camının buğulanmasına, kirlenmesine izin vermedim. Beyazını da karasını da bağrıma bastım bulutların; aya, yıldızlara iltimas geçtim belki; ama, güneşi de selamladım. Bir mucizeye tanıklık eder gibi izledim yağmuru, karı; yetmedi, şemsiyesiz dolaştım altlarında... Denizsiz bir şehirde yaşıyor olmam, engel değildi; martıların çığlıklarını duymama; yelkenler süzdürdüm, varlığından emin olmadığım ufuklara; gözlerimi kapatıp taş sektirdim; kimsenin bilmediği kumsallarda... Türkülerimi eksik etmedim, başı dumanlı dağların karşısında; her fırsatta dinledim ormanın gümbürtüsünü; kışın direndiklerini, baharda gülümsediklerini gördüm ağaçların... Sonbaharda ölseler de, hayata döndüklerini fark ettim yaprakların...
Ben de döndüm!
Mükemmel değildim elbet, yaşadığımız hayat gibi; ara sıra ben de düştüm kederin tuzağına...
Heyhat! Düştüğü yerde yanar buldum ateşi...
Ve gülümsek her zaman kolay değildi.
Ve belki,
Bir türlü tükenmeyen bu sözcükler; seni kaybetmektendi!
Rüyanın en tatlı yerinde uyanmak gibiydi seni kaybetmek!
Tam düzlüğe çıkmışken; bir uçurumun kıyısında bitmesiydi yolumun...
Dalında, apansız solmasıydı sarı gülümün...
Kırk yıllık pınarımın, kurumasıydı ateşten...
Artık sen,
Yokluğuna methiyeler düzdüğümdün!
"Sen, mutlulukla kıydığım; ölüm ayırana kadarlık bir nikahtın.
Sıranın acıya geldiği, bir bedeldi yokluğun!
Sen, yazılarıma eni konu yerleşmiş; adı, cismi belirsiz bir sevda; mutlulukla sarmaş dolaş bir hüzündün!
Kalemimi tutuşturan; ölümü, hasreti cümlelerime taşıyan bir ateşti yokluğun!
Sen, hayatla yaptığım bütün savaşların ganimetiydin.
Namlusu yüzüme dönük bir silahtı yokluğun!
Sen, vazgeçmemin engeliydin; anlaşmaya hep uydum.
Ölümle hayat arasında gidip gidip geldiğim, Rus ruletiydi yokluğun!”
Gözlerim ağlarken, gülümseten hatıralardın sen!
Söylediğim Türküler, okuduğum şiirler, en içli şarkılardın!
Oysa, uyarmıştım da seni, “sakın gitme!” demiştim:
“Gidersen, bütün şarkılar hicaz olur, bütün Türküler ağıt!
Gidersen, dönülmez akşamın ufkunda kala kalırım yapayalnız!
Bir uçurumun kenarında, yüzüm gökyüzüne dönük, beklerim, beni sana getirecek rüzgarın esmesini…
Gidersen yazamam da ardından, kelimelere sığdıramam sensizliği…"
Ansızın vuruyor acın,
Zamanıymış, değilmiş, hiç umursamadan...
Ölüm,
Yollarını değiştiriyor yol arkadaşlarımın...
Keder yüklü bir kervan kalkıyor yüreğimden...
Her yitirdiğimle,
Bir vagonu eksiliyor yaşam trenimin...
Ve
Yaklaşıyor son istasyon...
Oysa,
Beni beklemeliydin.
Vasiyet eden bendim!
“Kanatlarını çırpmaktan yorgun düşerse mutluluk, sevda Türküleri hasretten dem vurmaya başlarsa, öyle sağanak değil, ince ince yağarsa yağmur, başının üstüne çöreklenirse hüzünlü bulutlar, amber gibi kokarsa toprak, beni hatırla sevdiğim; bir yağmuru, bir yüreğini çok sevdim.
Büyük bir trende, yalnız bir kompartıman görürsen, penceresinden akıp gidiyorsa şehirler, dur durak bilmeden soluksuz yaşanıyorsa yolculukların, koltuğun üzerinde açık duruyorsa eski bir kitap, okudukça savruluyorsan zamanın suyunda, hangisi hayal, hangisi gerçek karıştırıyorsan, beni düşün sevdiğim; uzun bir yolculuğun tam ortasında, hiç istemeden gittim.
...
Sadece gömüldüğüm gün gel, mezarımın başına, bir kaç dakika daha kal herkes çekildikten sonra…Ben, yüreğine yuva yapmış bir kuştum, gitmeden önce, azat etmeyi unutma!”
Önce hanginiz diye sormadı ki Azrail!
“...yazı-tura attı sanki; sen kazandın, ben kaybettim!
Şimdi, öfkeden çıldırıyorum hasret nöbetlerinde; vuslat için çırpınıyor bir yanım…
Gel gör ki, celladım olamıyorum; dönemiyorum sözümden...
Ölemeyişim bu yüzden!”
Yaşamadım diyemem senden sonra; eğlenmedim, gülmedim... Hatta, kahkahalarımın çınlattığı oldu ortalığı; sesimi takip etti dostlarım; ben neredeysem, yanı başımda bittiler; yalnızlığı pek tatmadım.
...
Çocukları, yaşlıları eksik etmedim, hayatı seyrettiğim penceremin önünden; camının buğulanmasına, kirlenmesine izin vermedim. Beyazını da karasını da bağrıma bastım bulutların; aya, yıldızlara iltimas geçtim belki; ama, güneşi de selamladım. Bir mucizeye tanıklık eder gibi izledim yağmuru, karı; yetmedi, şemsiyesiz dolaştım altlarında... Denizsiz bir şehirde yaşıyor olmam, engel değildi; martıların çığlıklarını duymama; yelkenler süzdürdüm, varlığından emin olmadığım ufuklara; gözlerimi kapatıp taş sektirdim; kimsenin bilmediği kumsallarda... Türkülerimi eksik etmedim, başı dumanlı dağların karşısında; her fırsatta dinledim ormanın gümbürtüsünü; kışın direndiklerini, baharda gülümsediklerini gördüm ağaçların... Sonbaharda ölseler de, hayata döndüklerini fark ettim yaprakların...
Ben de döndüm!
Mükemmel değildim elbet, yaşadığımız hayat gibi; ara sıra ben de düştüm kederin tuzağına...
Heyhat! Düştüğü yerde yanar buldum ateşi...
Ve gülümsek her zaman kolay değildi.
Ve belki,
Bir türlü tükenmeyen bu sözcükler; seni kaybetmektendi!
AŞK KAĞIDA DÖKÜLMÜYOR....
Nasıl bir yazgıydı bu, yazanı yazdıranı belli olmayan? Hangi kader
çizgisiydi yollarını kesiştiren? Hangi rüzgarlardı o güzel kadını, onun
sakin küçük dünyasına getiren? Onu sakin denizlerden sürükleyip
fırtınalı okyanuslara atan? Sırası mıydı bu aşkın, o ununu elemiş
eleğini asmış, tüm sevdaları sürgünlere göndermişken?
Hangi acımasız yazgıydı, onu yeniden aynalara baktıran. O aynalar ki, hiç yalan söylemeyi bilmezlerdi. Geçen yılların bırktığı izleri insanın yüzüne acımasızca vururlardı. Azaltamazdı ki kalan saçlarındaki akları, yüzündeki çizgileri. Küçülüp, eriyordu, o güzel kadının belleğine kazınmış resminin yanında. Utanıyordu sevdasından, aşkından. Ona giden yollardaki uçurumlar, engeller büyüyordu. O, giderek uzak ve erişilmez bir tanrıça oluyordu. Kâr etmiyordu hiçbir şey; bilge teselliler, kitaplarda okudukları.
İster itiraf etsin, ister etmesin, düştüğü durumun bir tek tanımı vardı ve o da aşktı, sevdaydı. Ve o ömrümde hiç böyle sevdalanmamıştı. Bu sevda, platonik, romantik gibi klişelere sığmayan bir sevginin ürünüydü. Sözcüklerle tanımlanamayan, gece gündüz her saat, her an onu düşündüren, ona özge bir sevdaydı. Ah, bu yürek değil miydi onu yakan, bu onulmaz sevdalara düşüren. Sevginin o mütiş gücünü bu sevda ile öğrenmişti yeniden. Sevdiğiyle sadece aynı mekanlarda olabilmenin bile ne büyük bir mutluluk olduğunu, onun sadece telefondan duyulan sesinin bile tüm gökyüzünü maviye çevirebileceğini, karanlıkları aydınlatabileceğini bu sevda ile yaşamıştı. Ve aşkın insana çılgınlıklar yaptırabileceğini yeniden ta kanında hissediyordu.
Aşık olduğu kadınla olan en kısa ayrılıklar bile ona dayanılmaz geliyordu. Şimdi o yine uzaklardaydı. Ve ona olan hasreti aralarındaki mesafeler artıkça artıyordu. Üstelik günlerdir ondan haber alamamak kendisini deli ediyordu. Ona merhaba diyebilmek, bir tek sözcük de olsa sesini duyabilmek için her yolu deniyordu. Ama tüm çabaları sonuçsuz kalıyordu. Gece gündüz, her an onu düşünüp ona ulaşamamak, korkunç bir ızdıraptı. Kahrolmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu, elinden. Bu griler grisi, mavi yoksunu gökyüzünün altında çıldırasıya özlüyordu o kadını, onun gözlerini, gözlerinin rengini, gülüşünü.
Ayrılık acısıydı bu, kolay değildi üstesinden gelmek. Haykırsaydı sevgisini pencerelerden, bağırsaydı adını sokalara, diner miydi acıları? Yılın son günde yağan karın beyazına dökseydi karanlıklarını, aydınlanır mıydı içi? Batmakta olan güneşin kızıllığına, sütmavisi kesilen gökyüzüne çizseydi aşkını, azalır mıydı o kadına olan özlemi? Kalemini kanına batırıp ak kağıtlara yazsa bu aşkı, biter miydi hasret?
Bu son ayrılık, onu genç kadına olan sevgisini sorgulamaya zorluyordu. Aklı, bu sevdanın, hiçbir gerçekliğinin ve geleceğinin olmadığını söylüyor; kendisi için hiçbir şey ifade etmediğin, senin sevdana gereksinimi olmayan o kadını neden seviyorsun? diye soruyordu. O ve kalbi akılına karşı inatla direniyorlardı. "Evet, değer", diyordu, "yüz kere, bin kere değer!". Çünkü o kadın yaşamından çıktığında kendisini tekrar ölü hayatların, mavisi ve güneşi olmayan günlerin beklediğini biliyordu. "Değer" diyordu, "herşeye değer! Uğruna ölmeye, çılgınlıklar yapmaya, deli divane olmaya, Kerem gibi yanmaya değer!"
Niçin mi? Sadece o kadını görebilmek için, sadece sesini duyabilmek için, sadece güzel gözlerine bakabilmek için, o sıcak, o çocuksu gülüşünü yaşayabilmek için. Onu görünce heycanlanmak, onunla konuşurken toy bir delikanlı gibi ne söyleyeceğini, ne diyeceğini şaşırmak için. Onunla birlikteyken, onu düşünürken tüm dünyayı, tüm kaygıları unutabilmek için.
Tektaraflı sevdaların seveni acılara boğabileceğini ta başından biliyordu ve o acıları ak kağıtlara dökerek, şiirleştirip, öyküleştirerek yenebileceğini düşünmüştü. Ama bunun olanaksız olduğunu kısa zamanda anlamıştı: Gerçek aşk kendini yazdırmıyor, kağıda dökülemiyordu. Ve o aşka tutsak, aşık olduğu kadın ona yasak olsa da, aşka ihanet etmemek için; insanı insan yapan o yüce duygudan yana olmak için; belki de sadece "onu seviyorum, o halde yaşıyorum!", diyebilmek için, sonuna kadar direnecekti.
Hangi acımasız yazgıydı, onu yeniden aynalara baktıran. O aynalar ki, hiç yalan söylemeyi bilmezlerdi. Geçen yılların bırktığı izleri insanın yüzüne acımasızca vururlardı. Azaltamazdı ki kalan saçlarındaki akları, yüzündeki çizgileri. Küçülüp, eriyordu, o güzel kadının belleğine kazınmış resminin yanında. Utanıyordu sevdasından, aşkından. Ona giden yollardaki uçurumlar, engeller büyüyordu. O, giderek uzak ve erişilmez bir tanrıça oluyordu. Kâr etmiyordu hiçbir şey; bilge teselliler, kitaplarda okudukları.
İster itiraf etsin, ister etmesin, düştüğü durumun bir tek tanımı vardı ve o da aşktı, sevdaydı. Ve o ömrümde hiç böyle sevdalanmamıştı. Bu sevda, platonik, romantik gibi klişelere sığmayan bir sevginin ürünüydü. Sözcüklerle tanımlanamayan, gece gündüz her saat, her an onu düşündüren, ona özge bir sevdaydı. Ah, bu yürek değil miydi onu yakan, bu onulmaz sevdalara düşüren. Sevginin o mütiş gücünü bu sevda ile öğrenmişti yeniden. Sevdiğiyle sadece aynı mekanlarda olabilmenin bile ne büyük bir mutluluk olduğunu, onun sadece telefondan duyulan sesinin bile tüm gökyüzünü maviye çevirebileceğini, karanlıkları aydınlatabileceğini bu sevda ile yaşamıştı. Ve aşkın insana çılgınlıklar yaptırabileceğini yeniden ta kanında hissediyordu.
Aşık olduğu kadınla olan en kısa ayrılıklar bile ona dayanılmaz geliyordu. Şimdi o yine uzaklardaydı. Ve ona olan hasreti aralarındaki mesafeler artıkça artıyordu. Üstelik günlerdir ondan haber alamamak kendisini deli ediyordu. Ona merhaba diyebilmek, bir tek sözcük de olsa sesini duyabilmek için her yolu deniyordu. Ama tüm çabaları sonuçsuz kalıyordu. Gece gündüz, her an onu düşünüp ona ulaşamamak, korkunç bir ızdıraptı. Kahrolmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu, elinden. Bu griler grisi, mavi yoksunu gökyüzünün altında çıldırasıya özlüyordu o kadını, onun gözlerini, gözlerinin rengini, gülüşünü.
Ayrılık acısıydı bu, kolay değildi üstesinden gelmek. Haykırsaydı sevgisini pencerelerden, bağırsaydı adını sokalara, diner miydi acıları? Yılın son günde yağan karın beyazına dökseydi karanlıklarını, aydınlanır mıydı içi? Batmakta olan güneşin kızıllığına, sütmavisi kesilen gökyüzüne çizseydi aşkını, azalır mıydı o kadına olan özlemi? Kalemini kanına batırıp ak kağıtlara yazsa bu aşkı, biter miydi hasret?
Bu son ayrılık, onu genç kadına olan sevgisini sorgulamaya zorluyordu. Aklı, bu sevdanın, hiçbir gerçekliğinin ve geleceğinin olmadığını söylüyor; kendisi için hiçbir şey ifade etmediğin, senin sevdana gereksinimi olmayan o kadını neden seviyorsun? diye soruyordu. O ve kalbi akılına karşı inatla direniyorlardı. "Evet, değer", diyordu, "yüz kere, bin kere değer!". Çünkü o kadın yaşamından çıktığında kendisini tekrar ölü hayatların, mavisi ve güneşi olmayan günlerin beklediğini biliyordu. "Değer" diyordu, "herşeye değer! Uğruna ölmeye, çılgınlıklar yapmaya, deli divane olmaya, Kerem gibi yanmaya değer!"
Niçin mi? Sadece o kadını görebilmek için, sadece sesini duyabilmek için, sadece güzel gözlerine bakabilmek için, o sıcak, o çocuksu gülüşünü yaşayabilmek için. Onu görünce heycanlanmak, onunla konuşurken toy bir delikanlı gibi ne söyleyeceğini, ne diyeceğini şaşırmak için. Onunla birlikteyken, onu düşünürken tüm dünyayı, tüm kaygıları unutabilmek için.
Tektaraflı sevdaların seveni acılara boğabileceğini ta başından biliyordu ve o acıları ak kağıtlara dökerek, şiirleştirip, öyküleştirerek yenebileceğini düşünmüştü. Ama bunun olanaksız olduğunu kısa zamanda anlamıştı: Gerçek aşk kendini yazdırmıyor, kağıda dökülemiyordu. Ve o aşka tutsak, aşık olduğu kadın ona yasak olsa da, aşka ihanet etmemek için; insanı insan yapan o yüce duygudan yana olmak için; belki de sadece "onu seviyorum, o halde yaşıyorum!", diyebilmek için, sonuna kadar direnecekti.
Bana Gülen Gözlerimi Tekrar Verebilirmisin ...
Eğlenmek için ne müziğe ne de dansa ihtiyacım vardı. Odamın tüm
camlarını açıp, gün ışığının odama rengarenk süzülmesinden oyunlar
yaratırdım kendime. Ellerime garip şekiller verir, duvara yansıyan
gölgesinde renkli ışıklarla giydirirdim parmaktan bebekleri. Yollara
düştüğünde ayaklarım, bulutların arkasında ki güneşi bile görebilecek
kadar dolu bakıyordum dünyaya. Ufuklara daldığında gözlerim, dolmuyor,
aksine ışıl ışıl parlıyordu. Ne mazi vardı içimde, ne de yarın... O an
seni seviyordum ya, bu bir ömre bedeldi.
Seni sevdikçe kendimi daha çok hayata dost eder olmuştum. Tüm kırgınlıklarımı, tüm kızgınlıklarımı, kadere küslüğümü bile unutmuştum. Nefes alıyor ve seviyordum işte... Ne ekmek ne de su... Sadece aşk... Sadece sevgili...
Günler geceler öylece akıp gidiyordu. İçimde hakim olmadığım bir duyguyla nereye gittiğimi görmeden, sarhoş gibi dolanıp duruyordum. Zamanın hainliğini, kurduğu tuzakları göremeyecek kadar kaptırmıştım kendimi sevdaya.Aşk dolu bahar bitmiş, acımasız kışa terk etmişti yüreğimi.
Sevgili hiç olmadığı kadar uzaklara düşmüş, gözlerim ufuklarda yalnızlıkla oynaşır olmuştu. Tükenmişti... Bitmişti... Doyuma ulaşmış olmalıydı sevgilinin yüreği. Daha fazlası yoktu işte. Hepsi bir bahara sığacak kadardı. Oysa benim yüreğim, dört mevsim açtırırdı çiçekleri. Buzları kırar, altından taptaze filizlere ulaşırdı. Sevda demek, yürekli olmak demekti, mert olmak, dimdik durmak demekti... Emek isterdi... Sıcaklık isterdi... Ama kutup yıldızlarına kanmıştı bir kere sevgilinin yüreği...
Yalnızlığa alışmaya çabaladım önceleri... Bahar tekrar gelir de beni yine sever diye umuyordum. Oysa her geçen gün daha çok sarmalıyordu yalnızlığın dikenli sarmaşıkları bedenimi. Canım acıyordu, etim kanıyordu ama hala seviyordum... Vazgeçmek bu kadar kolay olmamalıydı... Gök-gündüzde yıldızları görebilirsem ancak sevdaya olan borcumu ödeyebilirdim. İsyan etmemeli, beklemeliydim...
Ve bekledim... Ömrümden binlerce ömürler çalarak bekledim... Ne mevsimler geldi geçti, ama sevgili asla gelmedi. Baharları yapayalnız geçirdi sevdaya aç yüreğim. Ama yine gelmedi... Biliyordum artık gelmeyeceğini... Beklediğim ne varsa hepsi umutsuzluğun en diplerine gömülmüştü. Birlikte geçirdiğimiz anları, dokunuşları, bin bir anlamı koynunda besleyen bakışları düşledikçe, sızlayan yüreğimi satmayı bile denedim. Ama kimse almadı...
Şimdi bir ben, bir de sızlayan yüreğim var... Ne o beni avutabilir, ne de ben onun sızısını dindirebilirim. Tüm güzellikler şimdi uzanıp dokunamayacağım kadar geride kaldı. Aşk bitti, yerini çaresizliğe bıraktı.
“ Şimdi söyle bana sevgili... Bir zamanlar hayat dolu olan bu kalbi sızıdan kurtarabilir misin... Bana gülen gözlerimi tekrar verebilir misin... Beni tekrar sevmesen de olur; bu yüreğe yeniden umudu, bu yüreğe yeniden aşkı tattırabilir misin... “
Seni sevdikçe kendimi daha çok hayata dost eder olmuştum. Tüm kırgınlıklarımı, tüm kızgınlıklarımı, kadere küslüğümü bile unutmuştum. Nefes alıyor ve seviyordum işte... Ne ekmek ne de su... Sadece aşk... Sadece sevgili...
Günler geceler öylece akıp gidiyordu. İçimde hakim olmadığım bir duyguyla nereye gittiğimi görmeden, sarhoş gibi dolanıp duruyordum. Zamanın hainliğini, kurduğu tuzakları göremeyecek kadar kaptırmıştım kendimi sevdaya.Aşk dolu bahar bitmiş, acımasız kışa terk etmişti yüreğimi.
Sevgili hiç olmadığı kadar uzaklara düşmüş, gözlerim ufuklarda yalnızlıkla oynaşır olmuştu. Tükenmişti... Bitmişti... Doyuma ulaşmış olmalıydı sevgilinin yüreği. Daha fazlası yoktu işte. Hepsi bir bahara sığacak kadardı. Oysa benim yüreğim, dört mevsim açtırırdı çiçekleri. Buzları kırar, altından taptaze filizlere ulaşırdı. Sevda demek, yürekli olmak demekti, mert olmak, dimdik durmak demekti... Emek isterdi... Sıcaklık isterdi... Ama kutup yıldızlarına kanmıştı bir kere sevgilinin yüreği...
Yalnızlığa alışmaya çabaladım önceleri... Bahar tekrar gelir de beni yine sever diye umuyordum. Oysa her geçen gün daha çok sarmalıyordu yalnızlığın dikenli sarmaşıkları bedenimi. Canım acıyordu, etim kanıyordu ama hala seviyordum... Vazgeçmek bu kadar kolay olmamalıydı... Gök-gündüzde yıldızları görebilirsem ancak sevdaya olan borcumu ödeyebilirdim. İsyan etmemeli, beklemeliydim...
Ve bekledim... Ömrümden binlerce ömürler çalarak bekledim... Ne mevsimler geldi geçti, ama sevgili asla gelmedi. Baharları yapayalnız geçirdi sevdaya aç yüreğim. Ama yine gelmedi... Biliyordum artık gelmeyeceğini... Beklediğim ne varsa hepsi umutsuzluğun en diplerine gömülmüştü. Birlikte geçirdiğimiz anları, dokunuşları, bin bir anlamı koynunda besleyen bakışları düşledikçe, sızlayan yüreğimi satmayı bile denedim. Ama kimse almadı...
Şimdi bir ben, bir de sızlayan yüreğim var... Ne o beni avutabilir, ne de ben onun sızısını dindirebilirim. Tüm güzellikler şimdi uzanıp dokunamayacağım kadar geride kaldı. Aşk bitti, yerini çaresizliğe bıraktı.
“ Şimdi söyle bana sevgili... Bir zamanlar hayat dolu olan bu kalbi sızıdan kurtarabilir misin... Bana gülen gözlerimi tekrar verebilir misin... Beni tekrar sevmesen de olur; bu yüreğe yeniden umudu, bu yüreğe yeniden aşkı tattırabilir misin... “
MUTLAKA OKUYUN BENCE....
Doğduğunuz gün, hangi ağaçtan geldiğinizi ortaya çıkarıyor. İşte tarihler ve özellikleriniz...
23-31 Aralık : Elma Ağacı
01-11 Ocak : Köknar
12-24 Ocak : Karaağaç
25 Ocak-3 Şubat : Selvi
04-08 Şubat : Kavak
09-18 Şubat : Sedir
19-28 Şubat : Çam
01-10 Mart : Salkımsöğüt
11-20 Mart : Ihlamur
21 Mart : Meşe
22-31 Mart : Fındık
01-10 Nisan : Üvez
11-20 Nisan : Akçaağaç
21-30 Nisan : Ceviz
01-14 Mayıs : Kavak
15-24 Mayıs : Kestane
25 Mayıs-3 Haziran : Dişbudak
04-13 Haziran : Gürgen
14-23 Haziran : İncir
24 Haziran : Huş
25 Haziran-4Temmuz : Elma
05-14 Temmuz : Çam
15-25 Temmuz : Karaağaç
26 Temmuz-4Ağustos : Selvi
04-13 Ağustos : Kavak
14-23 Ağustos : Sedir
24 Ağustos-2 Eylül : Çam
03-12 Eylül : Salkım söğüt
13-22 Eylül : Ihlamur
23 Eylül : Zeytin
24 Eylül-3 Ekim : Fındık
04-13 Ekim : Üvez
14-23 Ekim : Akçaağaç
24 Ekim-11 Kasım : Ceviz
12-21 Kasım : Kestane
22 Kasım-1 Aralık : Dişbudak
02-11 Aralık : Gürgen
12-21 Aralık : İncir
22 Aralık : Kayın
Elma : (Aşk) Cazibeli, fiziksel olarak dikkat çekici, etkileyici...Hoş bir auraya sahip. Flörtöz ve maceraperest ama hassas ve her zaman asik birtip. Sevmeye ve sevilmeye merakli. Sadik ve hassas bir es. Cömert. Bilimsel konulara yetenegi var. Bugün için yasar.Hayalgücü yüksek.
Kestane : (Dürüstlük) Alışılmadık bir güzelliği vardır ama insanları etkilemek gibi bir derdi yoktur. Adil ve neşelidir. Doğuştan diplomattır. Çok kolay huzursuzluğakapılır ama her türlü ilişkisinde hassastır. Bazen olağandışı davranır. Sevgili bulmakta güçlük çeker.
İncir : ( Hassasiyet) Çok güçlü, bağımsız, tartışmalara ve zıtlıklara fazla izin vermeyen, aile hayatına düşkün, iyi bir baba ve hayvan severdir. Sosyal bir kelebekgibidir. Espriden anlar, aylaklığı ve tembelliği de sever. Bencilliği vardır. Akıllı ve pratiktir.
Dişbudak : (Hırs) Farklı bir çekiciliğe sahip, hayat dolu,talepkar, düşüncesizce hareket eden ve eleştirilere kulak asmayan biri. Hırslı, akıllı, yetenekli, kaderine
hükmetmeyi seven, egoist olmaya elverişlidir. Ama ona güvenebilirsiniz. Bazen beyni kalbine hükmedebilir. İlişkiler çok ciddiye alır ve sadıktır.
Kayın : (Yaratıcılık) İyi bir zevki vardır. Görünüşe ve kendi görüntüsüne önem verir. Materyalistik sayılır. Hayati ve kariyeri için çok ve düzenli çalışır. Ekonomiktir.Gereksiz risklere girmez. Makul bir tiptir. Diyet ve sporla fizikine dikkat eder
Huş : (Esinlenme) Hayat dolu, etkileyici, elegan, arkadaş canlısı, gösterişten uzak, mütevazı, aşırılıklardan hoşlanmayan, kaba şeylerden nefret eden biridir.Doğal ve sakin bir yaşamı tercih eder. Fazla tutkulu değildir. Hayal gücü yüksek ve az hırslıdır. Sakin ve uygun ortamlar yaratır.
Sedir : (Güven) Zarif, her ortama ayak uydurabilen, lüksü seven, sağlığına dikkat eden, kendine güvenen, başkalarına da biraz yukarıdan bakan biridir. Kararlı,sabırsız ve başkalarını etkilemeyi sever. İyimserdir ve beceriklidir. Tek ve gerçek aşkını bekler. Çabuk karar verir.
Selvi : (Sadakat) Güçlü, fiziksel olarak kaşlı, her ortama uyabilen, hayatla fazla uğraşmayan, hoşnut, iyimser, paraya meraklıdır Yalnızlıktan nefret eder. Kolaykolay tatmin edilemeyecek kadar tutkuludur. Ama sadıktır. Modu çabuk değişir. Kurallara boyun eğmez. Biraz da ukala ve ilgisizdir.
Karaağaç : (Asil): Müşfik, fiziksel olarak düzgün, giyimine dikkat eden, taleplerinde aşırılığa kaçmayan, insanlara neşe verebilen, liderlik etmeyi seven ama kendisialtta olmayı sevmeyen biridir. Dürüst ve sadık bir estir. Başkaları için karar vermeyi sever. Cömerttir. Pratik zekası güçlü ve iyi bir espri anlayışı vardır
Köknar : (Gizem) Sıra dişi bir zevki vardır. Sofistike ve kadirşinastır. Güzel olan her şeyi sever. Dik başlı, çabuk mod değiştiren,bencil olmasına rağmen kendisineyakın olanlarla ilgilenen biridir. Çok mütevazı olduğu söylenemez. Hırslıdır. Memnun edilmesi zor bir sevgilidir. Çok arkadaşıvardır. Çünkü ona güvenebilirsiniz.
Fındık : (Olağanüstü) Çekici, anlayışlı, insanları nasıl etkileyeceğini bilen, fazla talepkar olmayan, sosyal hayatta aktif ve girişken hatta dövüşken biridir.Popülerdir. Psikolojik durumu çabuk değişir. Kaprisli bir aşıktır. Ama dürüst ve eşine toleranslı davranır. Kusursuz bir yargı yeteneğivardır.
Gürgen : (Zevk sahibi) Cool bir güzel. Diş görünüşüne ve bakımlı Olmaya dikkat eder. Zevk sahibidir. Başkalarını kendinden fazla düşünür. Hayati mümkünolduğunca kolay bir hale getirmeye çalışır. Disiplinli bir hayat için kılavuzluk eder. İlişkilerinde kibardır. Farklı Sevgililer bulmak ister. Duygularıyla ilgili olarak mutluluğuyakalaması kolay olmaz. Çoğunlukla da başkalarına güvenmez. Kararlarından da asla emin olmaz.
Ihlamur :(Şüphe) Hayatin ona getirdiklerini kabul eder. Kavga ve tartışmadan nefret eder. Çalışkandır, tembelliği ve bencilliği hiç sevmez, streslidir.Yumuşak huyluve merhametlidir. Arkadaşları için çekinmeden fedakarlık yapar. Becerikli olmasına rağmen bunları değerlendirmesini bilmez. Mızmızdır. Kıskanç fakat vefalıdır.
Akçaağaç : ( Özgür zeka) Hayal gücü ve orijinalliklerle dolu hiç de sıradan olmayan biridir. Utangaç, hırslı, gururlu, kendine güvenli, yeni deneyimlere aç biridir.Genellikle sinirli ve gergin bir yapısı vardır. Hafızası kuvvetlidir. Çok kolay öğrenir. Aşk hayati biraz karmaşıktır. Başkalarını etkilemeyi sever.
Meşe : (Cesaret): Sağlam yaradılışlı, cesur, güçlü, bağımsız ve girişkendir. Acıma duygusu çok yoktur. İşini sansa bırakmayı sevmez. Ayaklarını yere sağlam
basmak ister. Hareketlidir
Zeytin : (Erdem): Güneşi, sıcak havaları sever. Makul biridir.Kibar duyguları vardır! Agresyon ve şiddetten kaçınır. Sakin ve toleranslıdır. Adalet duygusu gelişmiştir.Hassas, kıskançlıktan uzak bir yapısı vardır. Okumayı ve sofistike insanlarla muhatap olmayı sever
Çam : (Titiz) Uyumlu ilişkileri sever. Dinç ve güçlüdür. Nasıl rahat edilebileceğini bilir. Doğal ve hareketli biridir. İyi bir partnerdir Çok arkadaş delisi değildir. Çabukaşık olur ama ateşi çabuk söner.Her şeyden kolay vazgeçebilir. İdeali bulana kadar her şey geçicidir. Güvenilir ve pratiktir.
Kavak : (Tatminsiz) Fazla kendine güvenmeyen, sadece gerektiği zaman cesaretli olan biridir. Arkasının güçlü olmasını ve sıkı insanlarla muhatap olmasını sever.Çok seçicidir. Genellikle yalnızdır. Artistik bir doğası vardır. Kin tutar. İyi bir organizatördür. Felsefi takılmayı sever. Ama herdurumda güvenilebilir biridir. İlişkilerini de çok önemser.
Üvez : (Hassasiyet) Dikkat çekici, neşe verici, bencillikten uzak dikkat çekmeyi seven biridir. Hayata bağlıdır. Yerine ve duruma göre hem bağımlı hem bağımsız
olabilir. Zevklidir. Duygusal, hassas, tutkulu ve artistik özellikleri vardır. İyi bireş olur ama çok zor affeder.
Ceviz : (Tutku): Garip ve zıtlıklarla dolu biridir. Egoist ve agresiftir. Beklenmedik tepkiler gösterir. Asil bir ruhu vardır. Spontanedir. Çok hırslıdır ve hiç esnekliğiyoktur. Zor ve alışılmışın dışında bir estir. Çok zor beğenir. Sadece takdir eder. Çok kıskanç ve tutkuludur. Uyum göstermek için fazla fedakarlık etmekten de hoşlanmaz.İlginç stratejiler üretir.
Salkımsöğüt : (Melankoli) Güzel ve çok melankoliktir.Etkileyicidir. Güzel ve zevkli şeylere meraklıdır. Seyahat etmeyi sever. Hayalperesttir.Kaprisli ama dürüsttür.Başkalarının duygularına önem verir.Çabuk etki altında kalır ama beraber yaşanması zordur. Talepkardır. Sezgileri de kuvvetlidir. Aşıkken acı çeker ama demir atabileceğibirini bulabilir.
23-31 Aralık : Elma Ağacı
01-11 Ocak : Köknar
12-24 Ocak : Karaağaç
25 Ocak-3 Şubat : Selvi
04-08 Şubat : Kavak
09-18 Şubat : Sedir
19-28 Şubat : Çam
01-10 Mart : Salkımsöğüt
11-20 Mart : Ihlamur
21 Mart : Meşe
22-31 Mart : Fındık
01-10 Nisan : Üvez
11-20 Nisan : Akçaağaç
21-30 Nisan : Ceviz
01-14 Mayıs : Kavak
15-24 Mayıs : Kestane
25 Mayıs-3 Haziran : Dişbudak
04-13 Haziran : Gürgen
14-23 Haziran : İncir
24 Haziran : Huş
25 Haziran-4Temmuz : Elma
05-14 Temmuz : Çam
15-25 Temmuz : Karaağaç
26 Temmuz-4Ağustos : Selvi
04-13 Ağustos : Kavak
14-23 Ağustos : Sedir
24 Ağustos-2 Eylül : Çam
03-12 Eylül : Salkım söğüt
13-22 Eylül : Ihlamur
23 Eylül : Zeytin
24 Eylül-3 Ekim : Fındık
04-13 Ekim : Üvez
14-23 Ekim : Akçaağaç
24 Ekim-11 Kasım : Ceviz
12-21 Kasım : Kestane
22 Kasım-1 Aralık : Dişbudak
02-11 Aralık : Gürgen
12-21 Aralık : İncir
22 Aralık : Kayın
Elma : (Aşk) Cazibeli, fiziksel olarak dikkat çekici, etkileyici...Hoş bir auraya sahip. Flörtöz ve maceraperest ama hassas ve her zaman asik birtip. Sevmeye ve sevilmeye merakli. Sadik ve hassas bir es. Cömert. Bilimsel konulara yetenegi var. Bugün için yasar.Hayalgücü yüksek.
Kestane : (Dürüstlük) Alışılmadık bir güzelliği vardır ama insanları etkilemek gibi bir derdi yoktur. Adil ve neşelidir. Doğuştan diplomattır. Çok kolay huzursuzluğakapılır ama her türlü ilişkisinde hassastır. Bazen olağandışı davranır. Sevgili bulmakta güçlük çeker.
İncir : ( Hassasiyet) Çok güçlü, bağımsız, tartışmalara ve zıtlıklara fazla izin vermeyen, aile hayatına düşkün, iyi bir baba ve hayvan severdir. Sosyal bir kelebekgibidir. Espriden anlar, aylaklığı ve tembelliği de sever. Bencilliği vardır. Akıllı ve pratiktir.
Dişbudak : (Hırs) Farklı bir çekiciliğe sahip, hayat dolu,talepkar, düşüncesizce hareket eden ve eleştirilere kulak asmayan biri. Hırslı, akıllı, yetenekli, kaderine
hükmetmeyi seven, egoist olmaya elverişlidir. Ama ona güvenebilirsiniz. Bazen beyni kalbine hükmedebilir. İlişkiler çok ciddiye alır ve sadıktır.
Kayın : (Yaratıcılık) İyi bir zevki vardır. Görünüşe ve kendi görüntüsüne önem verir. Materyalistik sayılır. Hayati ve kariyeri için çok ve düzenli çalışır. Ekonomiktir.Gereksiz risklere girmez. Makul bir tiptir. Diyet ve sporla fizikine dikkat eder
Huş : (Esinlenme) Hayat dolu, etkileyici, elegan, arkadaş canlısı, gösterişten uzak, mütevazı, aşırılıklardan hoşlanmayan, kaba şeylerden nefret eden biridir.Doğal ve sakin bir yaşamı tercih eder. Fazla tutkulu değildir. Hayal gücü yüksek ve az hırslıdır. Sakin ve uygun ortamlar yaratır.
Sedir : (Güven) Zarif, her ortama ayak uydurabilen, lüksü seven, sağlığına dikkat eden, kendine güvenen, başkalarına da biraz yukarıdan bakan biridir. Kararlı,sabırsız ve başkalarını etkilemeyi sever. İyimserdir ve beceriklidir. Tek ve gerçek aşkını bekler. Çabuk karar verir.
Selvi : (Sadakat) Güçlü, fiziksel olarak kaşlı, her ortama uyabilen, hayatla fazla uğraşmayan, hoşnut, iyimser, paraya meraklıdır Yalnızlıktan nefret eder. Kolaykolay tatmin edilemeyecek kadar tutkuludur. Ama sadıktır. Modu çabuk değişir. Kurallara boyun eğmez. Biraz da ukala ve ilgisizdir.
Karaağaç : (Asil): Müşfik, fiziksel olarak düzgün, giyimine dikkat eden, taleplerinde aşırılığa kaçmayan, insanlara neşe verebilen, liderlik etmeyi seven ama kendisialtta olmayı sevmeyen biridir. Dürüst ve sadık bir estir. Başkaları için karar vermeyi sever. Cömerttir. Pratik zekası güçlü ve iyi bir espri anlayışı vardır
Köknar : (Gizem) Sıra dişi bir zevki vardır. Sofistike ve kadirşinastır. Güzel olan her şeyi sever. Dik başlı, çabuk mod değiştiren,bencil olmasına rağmen kendisineyakın olanlarla ilgilenen biridir. Çok mütevazı olduğu söylenemez. Hırslıdır. Memnun edilmesi zor bir sevgilidir. Çok arkadaşıvardır. Çünkü ona güvenebilirsiniz.
Fındık : (Olağanüstü) Çekici, anlayışlı, insanları nasıl etkileyeceğini bilen, fazla talepkar olmayan, sosyal hayatta aktif ve girişken hatta dövüşken biridir.Popülerdir. Psikolojik durumu çabuk değişir. Kaprisli bir aşıktır. Ama dürüst ve eşine toleranslı davranır. Kusursuz bir yargı yeteneğivardır.
Gürgen : (Zevk sahibi) Cool bir güzel. Diş görünüşüne ve bakımlı Olmaya dikkat eder. Zevk sahibidir. Başkalarını kendinden fazla düşünür. Hayati mümkünolduğunca kolay bir hale getirmeye çalışır. Disiplinli bir hayat için kılavuzluk eder. İlişkilerinde kibardır. Farklı Sevgililer bulmak ister. Duygularıyla ilgili olarak mutluluğuyakalaması kolay olmaz. Çoğunlukla da başkalarına güvenmez. Kararlarından da asla emin olmaz.
Ihlamur :(Şüphe) Hayatin ona getirdiklerini kabul eder. Kavga ve tartışmadan nefret eder. Çalışkandır, tembelliği ve bencilliği hiç sevmez, streslidir.Yumuşak huyluve merhametlidir. Arkadaşları için çekinmeden fedakarlık yapar. Becerikli olmasına rağmen bunları değerlendirmesini bilmez. Mızmızdır. Kıskanç fakat vefalıdır.
Akçaağaç : ( Özgür zeka) Hayal gücü ve orijinalliklerle dolu hiç de sıradan olmayan biridir. Utangaç, hırslı, gururlu, kendine güvenli, yeni deneyimlere aç biridir.Genellikle sinirli ve gergin bir yapısı vardır. Hafızası kuvvetlidir. Çok kolay öğrenir. Aşk hayati biraz karmaşıktır. Başkalarını etkilemeyi sever.
Meşe : (Cesaret): Sağlam yaradılışlı, cesur, güçlü, bağımsız ve girişkendir. Acıma duygusu çok yoktur. İşini sansa bırakmayı sevmez. Ayaklarını yere sağlam
basmak ister. Hareketlidir
Zeytin : (Erdem): Güneşi, sıcak havaları sever. Makul biridir.Kibar duyguları vardır! Agresyon ve şiddetten kaçınır. Sakin ve toleranslıdır. Adalet duygusu gelişmiştir.Hassas, kıskançlıktan uzak bir yapısı vardır. Okumayı ve sofistike insanlarla muhatap olmayı sever
Çam : (Titiz) Uyumlu ilişkileri sever. Dinç ve güçlüdür. Nasıl rahat edilebileceğini bilir. Doğal ve hareketli biridir. İyi bir partnerdir Çok arkadaş delisi değildir. Çabukaşık olur ama ateşi çabuk söner.Her şeyden kolay vazgeçebilir. İdeali bulana kadar her şey geçicidir. Güvenilir ve pratiktir.
Kavak : (Tatminsiz) Fazla kendine güvenmeyen, sadece gerektiği zaman cesaretli olan biridir. Arkasının güçlü olmasını ve sıkı insanlarla muhatap olmasını sever.Çok seçicidir. Genellikle yalnızdır. Artistik bir doğası vardır. Kin tutar. İyi bir organizatördür. Felsefi takılmayı sever. Ama herdurumda güvenilebilir biridir. İlişkilerini de çok önemser.
Üvez : (Hassasiyet) Dikkat çekici, neşe verici, bencillikten uzak dikkat çekmeyi seven biridir. Hayata bağlıdır. Yerine ve duruma göre hem bağımlı hem bağımsız
olabilir. Zevklidir. Duygusal, hassas, tutkulu ve artistik özellikleri vardır. İyi bireş olur ama çok zor affeder.
Ceviz : (Tutku): Garip ve zıtlıklarla dolu biridir. Egoist ve agresiftir. Beklenmedik tepkiler gösterir. Asil bir ruhu vardır. Spontanedir. Çok hırslıdır ve hiç esnekliğiyoktur. Zor ve alışılmışın dışında bir estir. Çok zor beğenir. Sadece takdir eder. Çok kıskanç ve tutkuludur. Uyum göstermek için fazla fedakarlık etmekten de hoşlanmaz.İlginç stratejiler üretir.
Salkımsöğüt : (Melankoli) Güzel ve çok melankoliktir.Etkileyicidir. Güzel ve zevkli şeylere meraklıdır. Seyahat etmeyi sever. Hayalperesttir.Kaprisli ama dürüsttür.Başkalarının duygularına önem verir.Çabuk etki altında kalır ama beraber yaşanması zordur. Talepkardır. Sezgileri de kuvvetlidir. Aşıkken acı çeker ama demir atabileceğibirini bulabilir.
KEŞKE HEP ÇOCUK KALSAYDIK....
Hiç büyümeseydik ya..
Hep çocuk kalsaydık...
Hayatın tüm zorluğunu
küçücük kalbimize sığdıramasaydık..
Bizi eğlendiren,güldüren
bizi heyecanlandıran
toz tanesi gibi gülücükleri her dem tatsaydık
Bilmeseydik ayrılık ne demekmiş..
Gözyaşlarımızı yalnızca mutluluk için akıtsaydık..
Sadece merdivenden düşmekten korksaydık
her daim..
Gözden düşmelerle tanışmasaydık..
Tertemiz,içten,samimi sevseydik hep..
Aşk nedir bilmeden yalnızca sesimize kansaydık..
Dolup taşsaydık çocukluğun en saçma cümleleriyle..
Surat asmaya yüz tutmasaydık..
Hep bildiğimiz doğrularla yaşayabilseydik..
Hiç bir zaman yalan duymasaydık..
Ve yaşamanın ne demek olduğunu anlasaydık sadece..!
Ölümü hiç bir zaman bilmemiş olsaydık..
Hep mutlu olsaydık gözlerimiz görmese de birbirimizi..
Yüreğimizle tüm engelleri aşsaydık..
Hiç büyümeseydik keşke
hep çocuk kalsaydık...
Hep çocuk kalsaydık...
Hayatın tüm zorluğunu
küçücük kalbimize sığdıramasaydık..
Bizi eğlendiren,güldüren
bizi heyecanlandıran
toz tanesi gibi gülücükleri her dem tatsaydık
Bilmeseydik ayrılık ne demekmiş..
Gözyaşlarımızı yalnızca mutluluk için akıtsaydık..
Sadece merdivenden düşmekten korksaydık
her daim..
Gözden düşmelerle tanışmasaydık..
Tertemiz,içten,samimi sevseydik hep..
Aşk nedir bilmeden yalnızca sesimize kansaydık..
Dolup taşsaydık çocukluğun en saçma cümleleriyle..
Surat asmaya yüz tutmasaydık..
Hep bildiğimiz doğrularla yaşayabilseydik..
Hiç bir zaman yalan duymasaydık..
Ve yaşamanın ne demek olduğunu anlasaydık sadece..!
Ölümü hiç bir zaman bilmemiş olsaydık..
Hep mutlu olsaydık gözlerimiz görmese de birbirimizi..
Yüreğimizle tüm engelleri aşsaydık..
Hiç büyümeseydik keşke
hep çocuk kalsaydık...
MUTLULUĞUN SIRRI....
Toplanin, mutlulugun sirrini veriyorum ! Bir kere su ortaya cikti: Para,
mutluluk getirmiyor . Modern dunya, sadece 'daha zenginlerin', 'daha az
zenginlerden' biraz daha mesut oldugunu, bu saadetin de 'ustunluk'
hissinden kaynaklandigini ve uzun surmedigini kesfetti! PsIkologlar
'mutluluk' konusuna takmis durumdalar. Temel ihtiyaclari karsilandigi
surece, daha fazla para ekstra bir mutluluk getirmiyor. Peki kim, niye
mutlu oluyor ? Time dergisinin son sayisi, bircok bilim adaminin bu
konuda yaptigi arastirmalardan cikan ilginc sonuclari konu aliyor.
Mutluluk, bizim sandigimiz etkenlerden coguyla hic baglantili degil!
Para ? Hic alakasi yok! Egitim ? Hic etkisi yok! Zekâ ? Ayni sekilde!
Genclik ? Bilakis! Yaslilarin hayattan genclere gore daha cok zevk
aldiklari ve depresyona daha az meyilli olduklari kanitlanmis! Evlilik ?
Arastirmalara gore, evli insanlar bekârlara gore biraz daha mutlu olsa
da, bunun sebebi zaten mutlu olmaya meyilli insanlarin evlilikleri daha
kolay yurutmesiyle ilgili olabilir! Gunesli havalar ? Hayir! Amerika'nin
bol yagmurlu bolgelerinde yasayanlarin Kaliforniyalilara gore daha
depresif olmadigi kanitlanmis! ARKADASLAR EN IYI ILAC O zaman insanlari
mutlu eden ne? Bulgulara gore dini inanc insanlarin mutlulugunu artiran
onemli bir etkenmis. Inanan insanlar zorluklara karsi daha kolay gogus
geriyor ve daha iyimser oluyorlarmis. Arkadaslar, mutsuzluga karsi
muthis bir ilacmis! Ahbaplari, dostlari, aileleri ve cevreleriyle daha
yakin ve sIk iliski kuran insanlar karamsarliktan uzak kalmak icin en
etkili formulu bulmuslar. Bu arada, mutlu olmak icin bir grup psIkologun
kullandigi 'gun insa etme' metodundan bahsetmek lazim. Denekler bir gun
once dakika dakika ne yaptiklarini hatirlayip, bu aktivitenin onlarin
acisindan mutluluk duzeyini birden yediye kadar isaretliyorlar. Bu test
900 kiside uygulaniyor. Sonuclar ilginc... En cok mutluluk veren
aktiviteler, arkadaslarla sosyallesme, evde yatip gevseme, dua etme ve
yemek yeme... Bunlari spor yapma ve televizyon seyretme takip ediyor.
Tuhaf ama 'cocuklarla ilgilenmek' listenin en altlarinda, ev isinin bir
sira ustunde yer aliyor! Cogu insanin hayatinda mutlulugunun kaynagi
olarak gordugu cocuklarin, gunluk hayatin mutsuzluk sebeplerinden biri
olmasi ilginc! Demek ki, mutlu ettigini sandiginiz her sey mutlu
etmiyor! Ancak, gunluk hayatta insani sinirlendiren, geren, mutsuz eden
ufak tefek olaylar, hayatin genelinde mutluluk kaynagi olabilirmis!
Surekli sIkayet ettiginiz stresli isiniz, hayatinizin en onemli rengi
olabilir ornegin. PsIkologlarin bu konuyla ilgili edindigi farkli bir
bulgu da: 'Sonlarin gucu'! Sozgelimi, sizi cok mutlu eden bir iliski,
son bir haftasinda berbat kavgalar ve gozyasi dolu bir ayrilikla
sonlaniyorsa, butun hayatiniz boyunca o iliskiyi kotu hatirliyorsunuz!
Bu konu, kolonoskopi yaptiran bir grup insan uzerinde test edilmis.
Biliyorsunuz kolonoskopi, bagirsaklarla ilgili rahatsiz edici, biraz
acili bir muayene metodu. Bir grup hastaya standard kolonoskopi
yapilmis. Diger grupta ise kolonoskopi aleti, muayeneden sonra 60 saniye
hareketsiz birakilmis. Hastalara aci veren bolum aletin hareketleri
oldugu icin, uygulama 60 saniye daha uzun surdugu halde, muayenenin sonu
60 saniyelik acisiz bir zaman dilimiyle bittigi icin, ikinci gruptaki
hastalar, uygulamayi, ilk gruba gore daha az rahatsiz edici bulmuslar!
Peki, herkes mutlu olabilir mi? 1996'da yapilan bir arastirmaya gore,
bir insanin hayatindan memnun olmasi, yuzde 50 oraninda genetik yapisina
bagli! Genler neseli, rahat bir kisilik yapisini, stresle basa cikma
kapasitesini, depresyon ve endiseye meyili yonlendiriyor! Eger bir insan
genetik olarak mutluluga meyilliyse, basina berbat seyler de gelse,
hatta kaza sonucu bir uzvunu bile kaybetse, zaman icinde, eski mutluluk
seviyesine ya da ona yakin bir noktaya donebiliyor! CALIS, SUKRET SENIN
DE OLSUN Butun psIkologlarin uzerinde fikir birligine vardiklari uc
mutluluk formulu var: Sukretmek, iyilik yapmak ve yaptigin isi sevip
daha cok konsantre olmak! Sukretmek, hayattan duydugun memnuniyeti ifade
etmek, hatta bunu duzenli olarak yazmak ve soylemek, sadece insanin
keyfini yerine getirmekle kalmiyor; Kalifornia Universitesi'nin
arastirmasina gore fiziksel sagligi duzeltiyor, enerji seviyelerini
yukseltiyor, aci ve yorgunlugu azaltiyor! Iyilik yapmak, sozgelimi
duzenli olarak bir huzurevini ziyaret etmek, bir komsuya yardim etmek,
babaanneye mektup yazmak, mutluluk derecesini ani ve dramatik bicimde
artiriyor! Ne para, ne ask, ne gunes, ne genclik. Yaptiginiz isi sevip, o
ise butun konsantrasyonunuzu ve enerjinizi severek vermek de,
mutlulugun formullerinden biri. Marangoz olsaniz da, doktor olsaniz da
boyle. O kadar arastirma, kolonoskopide ekstra 60 saniyeye katlanan
denekler (!), yazismalar, toplantilar, istatistikler... PsIkologlar yine
bize ana okulunda ogretilenlerle kutsal kitaplarda yazilanlari
bulmuslar: Mutlu olmak icin calis, iyilik yap, sukret....
Üç Günlük De Olsa ....
Bir Kasım rüzgarıydı beni sana sürükleyen
İçimde solgun bir sevdanın izleriyle!
Gözlerimde anlam veremediğim bir ışıltı
Benliğimde korktuğum aşk duygusuyla.
Kaçmalı mıydım yoksa teslim mi olmalı?
Her seferinde aynı olmaz deyip
Sarıp sarmalı mıydım seni?
Uzaktın bana hiç bitmeyen yollar kadar
Bir adım atsam bitecek gibiydi mesafeler.
Sen, hakkım olmayan sen...
Bana hayatın bir armağanı mı?
Yoksa kaderin gene acı cilvesi misin?
Bilmeden yaşamalı, üzmeden sevmeliyim seni.
Sanki hep uzakmışsın gibi özlemeli
Yarın gidecekmişsin gibi yaşamalıyım seni.
Sabahsız akşamlarda,
Aşkınla sarhoş olmalıyım belki de.
Biliyorum,
Birgün sen de gideceksin kendi dünyana,
Sen de vazgeçeceksin birgün bu çılgınca tutkudan.
Ama şimdi sus ve dinle ne olur!
Özlemişken bu denli hesapsızca yaşamayı
Umut etmişken birgün yeniden sevmeyi
Üç günlük de olsa yaşat beni!
İçimde solgun bir sevdanın izleriyle!
Gözlerimde anlam veremediğim bir ışıltı
Benliğimde korktuğum aşk duygusuyla.
Kaçmalı mıydım yoksa teslim mi olmalı?
Her seferinde aynı olmaz deyip
Sarıp sarmalı mıydım seni?
Uzaktın bana hiç bitmeyen yollar kadar
Bir adım atsam bitecek gibiydi mesafeler.
Sen, hakkım olmayan sen...
Bana hayatın bir armağanı mı?
Yoksa kaderin gene acı cilvesi misin?
Bilmeden yaşamalı, üzmeden sevmeliyim seni.
Sanki hep uzakmışsın gibi özlemeli
Yarın gidecekmişsin gibi yaşamalıyım seni.
Sabahsız akşamlarda,
Aşkınla sarhoş olmalıyım belki de.
Biliyorum,
Birgün sen de gideceksin kendi dünyana,
Sen de vazgeçeceksin birgün bu çılgınca tutkudan.
Ama şimdi sus ve dinle ne olur!
Özlemişken bu denli hesapsızca yaşamayı
Umut etmişken birgün yeniden sevmeyi
Üç günlük de olsa yaşat beni!
GENÇ KIZADAN SERSERİYE MEKTUP...
Elime son kez aldim kagit kalemi,
Bu sana son mektubum.
Postaci son bir kez haber getirecek
Benden sana.
Canim bilirim aldirmazsin hiçbirseye,
Ne sevgiye ne de hislere.
Simdi elimde bir sigara var,
Bugün çok içtim.
Bilirim kizacaksin, "Içme demistim" diyeceksin,
Ama ben yine ayni cevabi verecegim: Dertliyim.
Son kez bu kalp derdinle dolu.
Bu mektubumda
Seni ne kadar sevdigimi
Özledigimi yazmayacagim.
Artik degistim ben.
Senin umursamaz tavirlarindan biktim SERSERIM.
Takmiyorum artik ben de seni.
Hani bende bir resmin varya,
Arkadasima verdim SERSERIM.
Çok begenmis seni,
"Al senin olsun" dedim
Ama dikkat etmesini de söyledim,
Olur ya çikarsaniz "Boynuzlamasin seni" dedim.
Yüzünün seklini görmeni isterdim SERSERIM.
Bu mektup digerine benzemiyr degil mi?
Dün gece yiktin, öldürdün beni SERSERIM.
Dilindeki hece bir kursun gibi saplandi yüregime.
Tüm gece kanadi durmadan,
Gözlerim doldu aglayamadim.
Yataklara düstüm ne zamandir.
Ama iyi oldu aslinda
Seni umursamiyorum artik,
Sen ne demistin SERSERIM.
"Üzülme!"
Üzülmüyorum zaten gülüyorum,
Bu acilarin getirdigi mutsuzlugu seviyorum.
Lanet olsun sana SERSERIM.
Bu kadar degersiz miydi sevgim?
Biliyorsun ben seni çok sevdim.
Bu sana son mektubum SERSERIM.
Yak istersen,istersen baskalarina okut.
Ya da evet
Içip içip agla,
Ama sunu bil ki bu sana son mektubum.
Bundan sonra hain yazar mezar tasinda
Bir ölüsün artik sen hatiralarimda....
SERSERIDEN CEVAP
Bugün hiç beklemedigim bir anda,
Mektubunu aldim GÜZELIM.
Son mektubum demissin, inanmam
Sen dayanamazsin bensizlige,
Erirsin,bitersin günden güne.
Bak ne diyorum GÜZELIM
Gönlün olsun,birkaç gün daha çikalim
Sevinirsin belki.
Hediye olur ya da bir elma sekeri.
Sen bensiz yapamazsin GÜZELIM.
Seni öptügüm o ilk ani hatirla,
Nasil da çocuklar gibiydin,
Bayilacaksin diye korkmustum GÜZELIM.
Ben senin gibi neler geçirdim elimden,
Bilirim haberim yok sevmeden, sevilmeden.
Sen beni gerçekten sevdin mi GÜZELIM?
Sana bu mektubu meyhaneden yaziyorum,
Biraz önce birkaç çocuk dövdük GÜZELIM,
Onlarin serefine içiyoruz.
Bak GÜZELIM!Ben sana ne demistim hatirlamiyorum
"Üzülme" yazmissin
Sahiden dedim mi?
Içkiliyken herhalde, bilirsin.
"Yiktin" yazmissin
Sahiden yikildin mi?
Umursamazsin sanmistim
Takmazsin diye ummustum,
Ama madem beni umuttun,
Bu sana son sözüm olsun
Ben de seni sevdim haberin olsun GÜZELIM.
KIZIN ARKADASINDAN SERSERIYE
Seni tanimiyorum serseri,
Ama arkadasim seni çok sevdi.
"Son mektup" demisti dogru,
Hem o seni çoktan unuttu.
Seni çok begendim be serseri,
Belki seversin, belki de...
"Güzelim" demissin bizimkine,
Ben de seni zevkli bilirdim.
Ben ondan daha güzelim.
Bak serseri!
Ben seni ondan daha çok severim.
Telefon numarami yaziyorum,arkada,
Onu aradigin gibi beni de ara.
Ayrica senin güzel gariplesti bu ara
"Kalbim agriyor" diyor,
Doktor bir teshis koyamiyor.
Aman canim o da bir baska,
Aglasa da gülüyorum der etrafa
Sakin unutma beni ara.
SERSERIDEN ARKADASA
Bak kizim ben seni sevmedim daha en basta,
Ben güzelimi sevdim herseyden çok.
O bana "serserim" derdi canindan koparcasina,
Sen ise "serseri" diyorsun sokakta kalmisçasina.
Senin gibi arkadas olmaz olsun.
Güzellige gelince,kimse yarisamaz benim GÜZELIMLE.
Simdi birak bunlari "son mektup" derken yalan sanmistim
Daha beter içer oldum,
Her gece sarhosum.
Bir daha ki mektupta güzelimden bahset bana.
Simdi gerçekten mutlu mu?
Yoksa baskasini mi seviyor?
Hasta demistin,kalbinden hasta
Yoksa bu ask hastaligimi?
Benden baskasi ile...
Çabuk yaz arkadas
Herseyi arkadas, herseyi anlat bana.
Anladim ki yasayamam ben onsuz bu dünyada.
ARKADASTAN SERSERIYE
Afedersin serseri yanlis yapmisim ben,
O seni gerçekten çok sevmis.
Son nefesinde bile adini söyledi,
Yüregim parçalandi,anlayamazsin.
"SERSERIM" deyisini duysaydin gözleri kapanirken.
Askin öyle sarmis ki bedenini
Kaybedince, yasayamadi öldü iste.
Son mektunda ne yaptin?
Içip içip agliyor musun?
O simdi mezarinda huzurlu yatarken,
Yilanlara bile seni anlatir süphen olmasin.
Zaten mezar tasinda
"SENI SEVMISTIM SERSERI"
Yazisini görünce anlarsin.
Belki bir umut vardi yasamasinda,
Ama senin de ciddi olmandi.
"Birkaç gün çikalim" demissin ona.
"Elma sakari olur" demissin.
Iste o vurdu senin güzelini,
Indi zavallicigin yüregine.
Simdi mezarinda derin bir uykuda,
Sevgisi de sonsuzlasti onunla.
Aslinda o hiç istemedi öldügünü bilmeni
Ama dayanamadim yazdim iste.
Simdi ne yaparsin,nasil yasarsin?
Içer misin, adam mi döversin?
Sen de onu sevmissin öyle yazmissin,
Öyleyse birak askiniz yasasin.
SERSERININ ODASINDAKI NOT ;
SANA GELIYORUM GÜZELIM,
SENI SEVIYORUM GÜZELIM.
Bu sana son mektubum.
Postaci son bir kez haber getirecek
Benden sana.
Canim bilirim aldirmazsin hiçbirseye,
Ne sevgiye ne de hislere.
Simdi elimde bir sigara var,
Bugün çok içtim.
Bilirim kizacaksin, "Içme demistim" diyeceksin,
Ama ben yine ayni cevabi verecegim: Dertliyim.
Son kez bu kalp derdinle dolu.
Bu mektubumda
Seni ne kadar sevdigimi
Özledigimi yazmayacagim.
Artik degistim ben.
Senin umursamaz tavirlarindan biktim SERSERIM.
Takmiyorum artik ben de seni.
Hani bende bir resmin varya,
Arkadasima verdim SERSERIM.
Çok begenmis seni,
"Al senin olsun" dedim
Ama dikkat etmesini de söyledim,
Olur ya çikarsaniz "Boynuzlamasin seni" dedim.
Yüzünün seklini görmeni isterdim SERSERIM.
Bu mektup digerine benzemiyr degil mi?
Dün gece yiktin, öldürdün beni SERSERIM.
Dilindeki hece bir kursun gibi saplandi yüregime.
Tüm gece kanadi durmadan,
Gözlerim doldu aglayamadim.
Yataklara düstüm ne zamandir.
Ama iyi oldu aslinda
Seni umursamiyorum artik,
Sen ne demistin SERSERIM.
"Üzülme!"
Üzülmüyorum zaten gülüyorum,
Bu acilarin getirdigi mutsuzlugu seviyorum.
Lanet olsun sana SERSERIM.
Bu kadar degersiz miydi sevgim?
Biliyorsun ben seni çok sevdim.
Bu sana son mektubum SERSERIM.
Yak istersen,istersen baskalarina okut.
Ya da evet
Içip içip agla,
Ama sunu bil ki bu sana son mektubum.
Bundan sonra hain yazar mezar tasinda
Bir ölüsün artik sen hatiralarimda....
SERSERIDEN CEVAP
Bugün hiç beklemedigim bir anda,
Mektubunu aldim GÜZELIM.
Son mektubum demissin, inanmam
Sen dayanamazsin bensizlige,
Erirsin,bitersin günden güne.
Bak ne diyorum GÜZELIM
Gönlün olsun,birkaç gün daha çikalim
Sevinirsin belki.
Hediye olur ya da bir elma sekeri.
Sen bensiz yapamazsin GÜZELIM.
Seni öptügüm o ilk ani hatirla,
Nasil da çocuklar gibiydin,
Bayilacaksin diye korkmustum GÜZELIM.
Ben senin gibi neler geçirdim elimden,
Bilirim haberim yok sevmeden, sevilmeden.
Sen beni gerçekten sevdin mi GÜZELIM?
Sana bu mektubu meyhaneden yaziyorum,
Biraz önce birkaç çocuk dövdük GÜZELIM,
Onlarin serefine içiyoruz.
Bak GÜZELIM!Ben sana ne demistim hatirlamiyorum
"Üzülme" yazmissin
Sahiden dedim mi?
Içkiliyken herhalde, bilirsin.
"Yiktin" yazmissin
Sahiden yikildin mi?
Umursamazsin sanmistim
Takmazsin diye ummustum,
Ama madem beni umuttun,
Bu sana son sözüm olsun
Ben de seni sevdim haberin olsun GÜZELIM.
KIZIN ARKADASINDAN SERSERIYE
Seni tanimiyorum serseri,
Ama arkadasim seni çok sevdi.
"Son mektup" demisti dogru,
Hem o seni çoktan unuttu.
Seni çok begendim be serseri,
Belki seversin, belki de...
"Güzelim" demissin bizimkine,
Ben de seni zevkli bilirdim.
Ben ondan daha güzelim.
Bak serseri!
Ben seni ondan daha çok severim.
Telefon numarami yaziyorum,arkada,
Onu aradigin gibi beni de ara.
Ayrica senin güzel gariplesti bu ara
"Kalbim agriyor" diyor,
Doktor bir teshis koyamiyor.
Aman canim o da bir baska,
Aglasa da gülüyorum der etrafa
Sakin unutma beni ara.
SERSERIDEN ARKADASA
Bak kizim ben seni sevmedim daha en basta,
Ben güzelimi sevdim herseyden çok.
O bana "serserim" derdi canindan koparcasina,
Sen ise "serseri" diyorsun sokakta kalmisçasina.
Senin gibi arkadas olmaz olsun.
Güzellige gelince,kimse yarisamaz benim GÜZELIMLE.
Simdi birak bunlari "son mektup" derken yalan sanmistim
Daha beter içer oldum,
Her gece sarhosum.
Bir daha ki mektupta güzelimden bahset bana.
Simdi gerçekten mutlu mu?
Yoksa baskasini mi seviyor?
Hasta demistin,kalbinden hasta
Yoksa bu ask hastaligimi?
Benden baskasi ile...
Çabuk yaz arkadas
Herseyi arkadas, herseyi anlat bana.
Anladim ki yasayamam ben onsuz bu dünyada.
ARKADASTAN SERSERIYE
Afedersin serseri yanlis yapmisim ben,
O seni gerçekten çok sevmis.
Son nefesinde bile adini söyledi,
Yüregim parçalandi,anlayamazsin.
"SERSERIM" deyisini duysaydin gözleri kapanirken.
Askin öyle sarmis ki bedenini
Kaybedince, yasayamadi öldü iste.
Son mektunda ne yaptin?
Içip içip agliyor musun?
O simdi mezarinda huzurlu yatarken,
Yilanlara bile seni anlatir süphen olmasin.
Zaten mezar tasinda
"SENI SEVMISTIM SERSERI"
Yazisini görünce anlarsin.
Belki bir umut vardi yasamasinda,
Ama senin de ciddi olmandi.
"Birkaç gün çikalim" demissin ona.
"Elma sakari olur" demissin.
Iste o vurdu senin güzelini,
Indi zavallicigin yüregine.
Simdi mezarinda derin bir uykuda,
Sevgisi de sonsuzlasti onunla.
Aslinda o hiç istemedi öldügünü bilmeni
Ama dayanamadim yazdim iste.
Simdi ne yaparsin,nasil yasarsin?
Içer misin, adam mi döversin?
Sen de onu sevmissin öyle yazmissin,
Öyleyse birak askiniz yasasin.
SERSERININ ODASINDAKI NOT ;
SANA GELIYORUM GÜZELIM,
SENI SEVIYORUM GÜZELIM.
YASAK AŞK.....
Seni anlatmak isterdim ama olmadı
Kalem kağıt yetersiz kaldı,
Sana olan sevgim o kadar büyüktü ki;
Bunu kimse anlayamadı...
Yolların hepsi ayırıyordu bizi,
Seçme hakkın olsa ne olur,
Severken seni bu kadar
Ayırıyor bizi bütün yollar!!
O kadar sevdim ki seni
Ayrılmamak için, bırakma diye beni
Önümdeki yolları görmedim
Olduğum yerde sabit kaldım,
Asla gitmedim ileri..
İmkansız aşklar mı bu kadar büyük olur sevgili;
Ulaşılmaz olduğun için mi
Bu kadar sevdim seni..
Kalem kağıt yetersiz kaldı,
Sana olan sevgim o kadar büyüktü ki;
Bunu kimse anlayamadı...
Yolların hepsi ayırıyordu bizi,
Seçme hakkın olsa ne olur,
Severken seni bu kadar
Ayırıyor bizi bütün yollar!!
O kadar sevdim ki seni
Ayrılmamak için, bırakma diye beni
Önümdeki yolları görmedim
Olduğum yerde sabit kaldım,
Asla gitmedim ileri..
İmkansız aşklar mı bu kadar büyük olur sevgili;
Ulaşılmaz olduğun için mi
Bu kadar sevdim seni..
ÇİZEBİLSEYDİM...
Çizebilseydim,
Bahar olacaktı yüzün...
Yazabilsem,
En uzunu şiirlerin...
Olmadı, beceremedim...
Adını duvarlara yazacak çağım da
Çoktan geçti benim.
Yasak sevdamın
Gözaltı tarafı...
Çaresiz,
Seni yüreğimde erittim.
Ama yine de HOŞGELDİN ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ
Hoşgeldin...
'Ağır ağır çıkılan bir merdiven' yok...
Eskittiğin yıllardan değil,
Sızlayınca yüreğin, anlıyorsun: yine gecikmişsin...
Sen, yeni yeni öğreniyorsun sevmeyi,
Bense çoktan düşürmüşüm aklıma ölümü...
Gönlün bedene baş kaldırdığı yerdeyim...
Ama yine de hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi, hoş geldin
Ben bir bu dağları eskitemedim,
Bir de sana düşmüş yüreğimi...
Gittiğim yolları hiç hesaba katma!
Düşünü görmediğim uykular zaten haram
Gökyüzünü boyayacak zaman da kalmadı...
Haydi sar kollarını...
'Ayrılık' diyeceğim,
Dilim varmıyor...
Daha yeni söylemiştim;
Hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi, hoş geldin.
saatin zembereyi bosaldi
ve ben hala usumekteyim sensizlikten
duslerimi hic terketmedin
Hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi
Deniz tuzunu saklıyor
çizdiğim beyazlarda
Karlar çürüdü
suyumuz ekşi,
gönlümüz kırık.
Sevip de kaçanların hiç biri, yüzyıllardır yakalanamadı.
firarinin umudu tükenmiyor,
yaşamadan bitmiyor kör olası...
ama yine de hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi
hoş geldin
bu hikayenin gecesini uzun yazdim
bir tek elin yanacak elimde
sicak tut sondurmesin
kapa gozlerini
sabahi geciktirelim
yorgun oldugu kadar da suskundu yuregim
senden evvelini anilara yukledim
sevdaya dair ne varsa duydugum
yetersiz simdi
hoş geldin, hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi
Bir tarafımızı Eylül'de budamışlardı
Kalanı, sevdana kurban...
İçtiğim içkiye seni düşürdüm,
Bu akşam gözlerini
Küllükte söndürdüm.
Hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi, hoş geldin
Korkunun bittiği yere yazdım adını,
Dağların en kuytu yerine...
Sonsuzluk değildi beklediğimiz,
Bir parça 'mutluluk' diye diretmiştik.
Çok mu geldi bilmem ki
Tanrının gözüne
Ama yine de hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi
Eskidi saatler,
Zamanı geldi,
Yeniden düşmeliyim yollara...
Geceler sırtımda
Cebimde sevdalarım
Yardan öte söyleyecek sözüm vardı benim.
Düşlere saklamalı şimdi yari, uyanmamacasına!
Yükselmeli ateşim
Kanamalı sıkmaktan avuç içlerim
Terleyip atmalıyım içimden seni
Kimseler bilmemişti, görmemişti gelişini,
Benden gidişindeki gibi...
Ama yine de hoş geldin.
Eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi, hoş geldin...
Yazabilsem,
En uzunu şiirlerin...
Olmadı, beceremedim...
Adını duvarlara yazacak çağım da
Çoktan geçti benim.
Yasak sevdamın
Gözaltı tarafı...
Çaresiz,
Seni yüreğimde erittim.
Ama yine de HOŞGELDİN ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ
Hoşgeldin...
'Ağır ağır çıkılan bir merdiven' yok...
Eskittiğin yıllardan değil,
Sızlayınca yüreğin, anlıyorsun: yine gecikmişsin...
Sen, yeni yeni öğreniyorsun sevmeyi,
Bense çoktan düşürmüşüm aklıma ölümü...
Gönlün bedene baş kaldırdığı yerdeyim...
Ama yine de hoş geldin
eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi, hoş geldin
Ben bir bu dağları eskitemedim,
Bir de sana düşmüş yüreğimi...
Gittiğim yolları hiç hesaba katma!
Düşünü görmediğim uykular zaten haram
Gökyüzünü boyayacak zaman da kalmadı...
Haydi sar kollarını...
'Ayrılık' diyeceğim,
Dilim varmıyor...
Daha yeni söylemiştim;
Hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi, hoş geldin.
saatin zembereyi bosaldi
ve ben hala usumekteyim sensizlikten
duslerimi hic terketmedin
Hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi
Deniz tuzunu saklıyor
çizdiğim beyazlarda
Karlar çürüdü
suyumuz ekşi,
gönlümüz kırık.
Sevip de kaçanların hiç biri, yüzyıllardır yakalanamadı.
firarinin umudu tükenmiyor,
yaşamadan bitmiyor kör olası...
ama yine de hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi
hoş geldin
bu hikayenin gecesini uzun yazdim
bir tek elin yanacak elimde
sicak tut sondurmesin
kapa gozlerini
sabahi geciktirelim
yorgun oldugu kadar da suskundu yuregim
senden evvelini anilara yukledim
sevdaya dair ne varsa duydugum
yetersiz simdi
hoş geldin, hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi
Bir tarafımızı Eylül'de budamışlardı
Kalanı, sevdana kurban...
İçtiğim içkiye seni düşürdüm,
Bu akşam gözlerini
Küllükte söndürdüm.
Hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi, hoş geldin
Korkunun bittiği yere yazdım adını,
Dağların en kuytu yerine...
Sonsuzluk değildi beklediğimiz,
Bir parça 'mutluluk' diye diretmiştik.
Çok mu geldi bilmem ki
Tanrının gözüne
Ama yine de hoş geldin eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi
Eskidi saatler,
Zamanı geldi,
Yeniden düşmeliyim yollara...
Geceler sırtımda
Cebimde sevdalarım
Yardan öte söyleyecek sözüm vardı benim.
Düşlere saklamalı şimdi yari, uyanmamacasına!
Yükselmeli ateşim
Kanamalı sıkmaktan avuç içlerim
Terleyip atmalıyım içimden seni
Kimseler bilmemişti, görmemişti gelişini,
Benden gidişindeki gibi...
Ama yine de hoş geldin.
Eskiyen yüzümün yeni gülümseyişi, hoş geldin...
İYİYİM BEN...
Susuyorsam, hiç konuşmuyorsam ve söylediklerine boş gözlerle bakıyorsam; üzülme... İyiyim ben!
Saçlarıma takılıyorsa hayallerim, ruhum derin bir çöküntüyü yaşıyorsa bile geçer... Meraklanma sen!
Geceleri uyuyamıyorsam, her yıldız kor gibi düşüyorsa eteklerime; endişelenme... Zaman gelir uyurum ben!
İçime akan öfkeyle saldırıyorsam sağa sola, kırıp döküyorsam içindekileri geçer... Sakinleşirim ben!
Yeni bir başlangıç yapayım derken, bir yanım kederden azalıyorsa ve görmek acı veriyorsa sana; acele etme sakın... Bütünlenirim ben!
Aynı şeyleri konuşup, farklı anlamlar çıkarıyorsak ve o anlamlarla kararıyorsak; üzülme... Aynı dili öğrenirim ben!
Aynı ritmi yakalayamıyorsam seninle, şarkının sözlerini şaşırıyorsam; sinirlenme... Güzel bir ezgi olurum ben!
Gecenin ayazını sen sanıyorsam ve yüzüme çarptıkça derin kesikler oluşuyorsa; vazgeçme... Biraz daha uğraşırsan parçalanırım ben!
Sen öyle tepkisiz, sen öyle hareketsiz bekle… Mükemmel bir egoyla yaşa ve düşünme... Çırpınır çabalar, hallederim ben!
Ben gülümsemeye çalışırken, kırılan yanlarımızı onarırken; sen öylece geç karşıma ve sus… Tepkisiz kal yine... İşte o zaman arkama bakmadan giderim ben!
Kendi vicdanını rahatlamak için yalanlar söyle kendine… Olgunlukla karşıla yaşananları… Gül geç içindeki yangına... Bilirim; vurdumduymaz tavırlarının gücüyle, iyileşirsin sen!
Son kez söylemek istedim… Beni düşünme sakın... İyiyim ben!!
Saçlarıma takılıyorsa hayallerim, ruhum derin bir çöküntüyü yaşıyorsa bile geçer... Meraklanma sen!
Geceleri uyuyamıyorsam, her yıldız kor gibi düşüyorsa eteklerime; endişelenme... Zaman gelir uyurum ben!
İçime akan öfkeyle saldırıyorsam sağa sola, kırıp döküyorsam içindekileri geçer... Sakinleşirim ben!
Yeni bir başlangıç yapayım derken, bir yanım kederden azalıyorsa ve görmek acı veriyorsa sana; acele etme sakın... Bütünlenirim ben!
Aynı şeyleri konuşup, farklı anlamlar çıkarıyorsak ve o anlamlarla kararıyorsak; üzülme... Aynı dili öğrenirim ben!
Aynı ritmi yakalayamıyorsam seninle, şarkının sözlerini şaşırıyorsam; sinirlenme... Güzel bir ezgi olurum ben!
Gecenin ayazını sen sanıyorsam ve yüzüme çarptıkça derin kesikler oluşuyorsa; vazgeçme... Biraz daha uğraşırsan parçalanırım ben!
Sen öyle tepkisiz, sen öyle hareketsiz bekle… Mükemmel bir egoyla yaşa ve düşünme... Çırpınır çabalar, hallederim ben!
Ben gülümsemeye çalışırken, kırılan yanlarımızı onarırken; sen öylece geç karşıma ve sus… Tepkisiz kal yine... İşte o zaman arkama bakmadan giderim ben!
Kendi vicdanını rahatlamak için yalanlar söyle kendine… Olgunlukla karşıla yaşananları… Gül geç içindeki yangına... Bilirim; vurdumduymaz tavırlarının gücüyle, iyileşirsin sen!
Son kez söylemek istedim… Beni düşünme sakın... İyiyim ben!!
AŞK'''IN TÜRLERİ...
Ne yaparsaniz yapin, ilk askinizi unutmaniz mümkün degildir. Yillar
sonra dönüp, "ben ona nasil asik olmustum acaba" diye pismanlikla
karisik garip bir duygu da yasayabilirsiniz, olsun. O, size ilk aski
tattirmis, en önemli yasam tecrübelerinizden birini yasatmistir.
Aranizda geçenler aci bile olsa, dönüp minnetle anacaginiz biri hep var
olacak. Daha ne olsun?
Yildirim A$k
Var mi yok mu tartismasinin içinde degiliz. Diyelim ki var. Demek ki bazilarinin duygulari yagmur olup yagabiliyormus. Yildirim askla baslayip yillar süren beraberlikler de var üstelik. Barda oturan kadini/erkegi görüp "bu aksam nasil yataga atarim?" diye düsünenlerden bahsetmiyoruz elbette. Sözünü ettigimiz gerçek yildirim ask. Tek dikkat edilmesi gereken, sürekli yildirim aska tutulanlarin genellikle kendi yarattiklari illüzyonun pesinden kosmalari, gerçekle karsilastiklarinda da yeni bir illüzyon yaratmalaridir.
Olanaksiz A$k
Bazen yolda yürürken rastlariz, bazen en yakinimizda bulunabilirler. "Bu ikisi bir araya nasil gelmis?" diye düsünürüz. Kendi basimiza geldigi de olmustur, pedini saga sola birakan bir kadin ya da televizyondaki futbol maçini seyrederken daha önce hiç duymadiginiz küfürler eden bir adam. Aman Allahim?" dersiniz. Ama olmustur bir kere. Her askin olanaksiz bir tarafi vardir gerçi, çogunlukla bunlari görmemeyi yegleriz. Ama bu olanaksiz taraflar bazen o kadar agir basar ki, askin hem kaynagi, hem iddiasi, hem motorize gücü, hem de terminatörü olurlar.
Yasak A$k
Men edilmis, engellenmis ve çogu zaman da yasadisidir. Ama asigin gözü görmez ki... Belki de aski ask yapan bu "illegal" tarafidir. Kimbilir?
Platonik A$k
Onu görmek bile sizi heyecanlandirirken, o sizin yaninizdan, geçip gider. Siz heyecandan sapir sapir titrerken, o isiyle mesgul olur. O sizin için hayatinizdaki en önemli kisiyken, siz onun için siradan birisinizdir. Hem asik hem de salak hissedersiniz kendinizi... Davranislarindan, konusmalarindan isaretler alip, umutlanir, bozulur, küsersiniz. Insanin bir kereligine bu duruma düsmesi, tecrübesizlikle yorumlanip, bagislanabilir. Ancak, bir kereden fazla basiniza geldiyse, oturup kendi hakkinizda düsünmenizde yarar var
Yildirim A$k
Var mi yok mu tartismasinin içinde degiliz. Diyelim ki var. Demek ki bazilarinin duygulari yagmur olup yagabiliyormus. Yildirim askla baslayip yillar süren beraberlikler de var üstelik. Barda oturan kadini/erkegi görüp "bu aksam nasil yataga atarim?" diye düsünenlerden bahsetmiyoruz elbette. Sözünü ettigimiz gerçek yildirim ask. Tek dikkat edilmesi gereken, sürekli yildirim aska tutulanlarin genellikle kendi yarattiklari illüzyonun pesinden kosmalari, gerçekle karsilastiklarinda da yeni bir illüzyon yaratmalaridir.
Olanaksiz A$k
Bazen yolda yürürken rastlariz, bazen en yakinimizda bulunabilirler. "Bu ikisi bir araya nasil gelmis?" diye düsünürüz. Kendi basimiza geldigi de olmustur, pedini saga sola birakan bir kadin ya da televizyondaki futbol maçini seyrederken daha önce hiç duymadiginiz küfürler eden bir adam. Aman Allahim?" dersiniz. Ama olmustur bir kere. Her askin olanaksiz bir tarafi vardir gerçi, çogunlukla bunlari görmemeyi yegleriz. Ama bu olanaksiz taraflar bazen o kadar agir basar ki, askin hem kaynagi, hem iddiasi, hem motorize gücü, hem de terminatörü olurlar.
Yasak A$k
Men edilmis, engellenmis ve çogu zaman da yasadisidir. Ama asigin gözü görmez ki... Belki de aski ask yapan bu "illegal" tarafidir. Kimbilir?
Platonik A$k
Onu görmek bile sizi heyecanlandirirken, o sizin yaninizdan, geçip gider. Siz heyecandan sapir sapir titrerken, o isiyle mesgul olur. O sizin için hayatinizdaki en önemli kisiyken, siz onun için siradan birisinizdir. Hem asik hem de salak hissedersiniz kendinizi... Davranislarindan, konusmalarindan isaretler alip, umutlanir, bozulur, küsersiniz. Insanin bir kereligine bu duruma düsmesi, tecrübesizlikle yorumlanip, bagislanabilir. Ancak, bir kereden fazla basiniza geldiyse, oturup kendi hakkinizda düsünmenizde yarar var
AŞK''IN MEVSİMLERİ...
Her iliski bir bahceye benzer. Eger yeserip gelismesi isteniyorsa, duzenli olarak su verilmelidir. Beklenmedik hava degisiklikleri kadar, mevsimleri de dikkate alarak ozel bakim gosterilmelidir. Yeni tohumlar ekilmeli ve yabani otlar ayiklanmalidir. Tipki bunun gibi, askin buyusunu canli tutmak icin de, mevsimlerini anlamali ve askin kendine ozgu ihtiyaclarini doyurmaliyiz...
AŞKIN ILKBAHARI
Asik olmak, ilkbahar gibidir. Sonsuza dek mutlu olacakmisiz gibi birduyguya kapiliriz. Esimizi sevmemek aklimizin ucundan bile gecmez. Bu bir saflik donemidir. Ask olumsuz gibi gorulur. Her seyin kusursuz sanildigi ve tikir tikir isledigi buyulu bir donemdir bu. Esimiz tipatip bize uygun gorunur. Hic caba harcanmaksizin, uyum icinde dans ederiz ve sansimizin yuzumuze gulmesinin tadini cikaririz ..
AŞKIN YAZ MEVSIMI
Askimizin yaz mevsimi boyunca esimizin sandigimiz kadar kusursuz olmadigini ve iliskilerimiz uzerinde calismamiz gerektigini anlariz . Esimiz hata yapan, bazi bakimlardan aksayan bir insan olarak da karsimiza cikar. Surtusmeler ve dus kirikliklari belirmeye baslar, yabani otlarin kokunden sokulmesi ve yakici gunes altindaki bitkilerin fazladan sulanmasi gerekir. Artik aski vermek de, gereksindigimiz aski almakta o kadar kolay degildir. Her zamaan mutlu ve sevgi dolu olmadigimizi gorup anlariz..Bizim ask konusunda dusledigimiz tablo degildir bu. Bircok cift, bu noktaya geldiginde dus kirikligina ugrar. Ilısiki uzerinde calismak istemezler. Hicte gercekci olmayan bir tutumla, hep ilkbahar olmasini beklerler. Eslerini suclarlar ve pes ederler. Askin her zaman kolay olmadigini, arasira yogun bir calisma ve sicak bir gunes istedigi gercegini gormezler. Askin yaz mevsiminde, kendi sevgi ihtiyacimizi oldugu kadar esimizin ihtiyaclarini da doyurmamiz gerekir. Bunlar kendiliginden gerceklesmez...
AŞKIN SONBAHARI
Yaz mevsimi boyunca bahcemize iyi baktiysak, bu calismanin sonucu olarak hasadimizi aliriz.. Guz mevsimi gelmistir. Bu altin bir cagdir, zengin ve doyurucu. Gerek kendimizin, gerekse esimizin kusurlarini kabullenen ve anlayisla karsilayan daha olgun bir asktir yasadigimiz . Bir sukran ve paylasma zamanidir. Yaz boyu cok calistigimiz icin, simdi dinlenebilir ve yarattigimiz askin tadini cikarabiliriz ..
AŞKIN KIŞ MEVSIMI
Sonra hava yeniden degisir ve kis bastirir. Kisin o soguk, verimsiz aylari boyunca doga kendini tumuyle icine ceker, kapanir. Bu bir dinlenme, dusunme ve yenilenme zamanidir. Ilıskilerde de cozumlenmemis acilarimizla veya golge benligimizle yuzlesme zamandir. Kapagimizin acilip aci dolu duygularimizin ortaya dokuldugu zamandir. Ask ve doyum icin esimizden cok, kendimize bakmaya gereksinme duydugumuz, kendi kendine gelisim zamanidir. Yaralarin iyilesmesi, acilarin dindirilmesi zamanidir. Erkeklerin magaralarina cekilip kisladiklari ve kadinlarin kuyularin dibine indikleri zamandir bu...
ÇİÇEKLERİN DİLİ....
AÇELYA Nefse hakimiyet.
AÇELYA (HİNT) "Gerçek şu ki, herşey bitti!"
ADAÇAYI Eşler arasında "Biz iyi bir aileyiz" mesajıdır.
AKASYA
(PEMBE VEYA KIRMIZI) Güzellik, zerafet ve incelik; "Seni beğeniyorum."
AKASYA (BEYAZ) Dostluk; "Bizimki temiz bir sevgi, belki biraz arkadaşça..."
AKASYA (SARI) Platonik aşk, isimsiz aşık...
ANANAS "Sen kusursuz birisin!"
ARDIÇ "Seni koruyacağım!"
AYÇİÇEĞİ
(ÇİÇEK OLARAK) "Sana tapıyorum!"
BADEM "Aşkımızın sürmesini ümit ediyorum."
BİBERİYE Anma
ÇAN ÇİÇEĞİ "Aşkımıza sadakatle bağlıyım!"
ÇİNGÜLÜ "Zarif ve çok güzelsin!"
ÇUHA ÇİÇEĞİ "Çok güzelsin."
DEFNE Terfi eden kişilere gönderilir; "şan, ün, görkem" anlamı taşır.
EĞRELTİOTU Samimiyet.
ELMA "İtiraf etmem gerekirse, seni görünce şeytana uyasım geliyor; ya senin?"
ERİK "Sözüme sadık kalacağım."
FESLEĞEN İyi dilekte bulunmak için.
FINDIK "Barışmak istiyorum!"
FULYA "Sevgilim, geri dön!"
GARDENYA "Beni unutma; gerçek aşkımsın..."
GELİN EL ÇİÇEĞİ "Mutlu olabiliriz."
GÜL Sevgiyi ifade eder.
GÜL (PEMBE) "Arkadaşımsın."
GÜL (KIRMIZI) "Seni seviyorum; ihtirasla bağlıyım sana!"
GÜL (KIRMIZI & BEYAZ) Birliktelik isteği.
GÜL GONCASI (KIRMIZI) "Genç ve güzelsin."
HANIMELİi "Sana olan bağlılığım sonsuza kadar sürecek."
HERCAİ MENEKŞE "Beynimi işgal ediyorsun; ama ben bu durumdan şikayetçi değilim..."
IHLAMUR Evli çiftler için "Seni seviyorum" anlamı taşır.
İSPANYOL YASEMİNİ "Bence, sen çok seksi ve şehvetlisin!"
KAKTÜS İçtenlik; "Aşkımız için zorluklara katlanmalıyız!"
KAMELYA "Kusursuz bir aşıksın!"
KARANFİL Kişinin kendine olan öz saygısını ve güzelliği ifade eder.
KARAÇALI "Dostluğumuz uzun ömürlü olsun!"
KARANFİL
(KOYU KIRMIZI) "Kalbimi kırdın!"
KARANFİL (PEMBE) "Seni unutmayacağım..."
KARANFİL (KIRÇILLI) "Üzgünüm, ama bitmek zorunda..."
KARANFİL (SARI) "Beni hayal kırıklığına uğrattın!"
KREZENTEM (BEYAZ) "Bana gerçeği söyle!"
LALE Aşkı ifade eder.
LALE (KIRMIZI) "Aşkımı itiraf etmek istiyorum!"
LALE (ALACALI) "Gözlerin çok güzel."
LALE (SARI) Umutsuz aşkı ifade eder.
LEYLAK (MOR) "Sana ilk görüşte aşık oldum!"
LEYLAK (BEYAZ) "Hoş ve namuslu birisin."
MENEKŞE Alçakgönüllüğü ifade eder.
MENEKŞE (MAVİ) "Sana sadık kalacağım."
MENEKŞE (MOR) "Düşüncelerimi zaptettin!"
MELEKOTU "İlham kaynağımsın."
MERSİNAĞACI "Çok mutluyum, çünkü seni seviyorum!"
MİMOZA "Fazla alıngansın!"
NANE "Sana karşı içimde sıcak hisler besliyorum."
NERGİS "Saygılarımla..."
ORKİDE "Aşkım, sen çok güzelsin, sen çok özelsin!"
ÖKSEKOTU "Sorunların üstesinden geleceğim."
PAPATYA Temiz bir kalbin simgesi.
PAPATYA (BAHÇE) "Fikirlerini paylaşıyorum."
PELESENK Sabırsızlık; "Aşkım, daha fazla bekletme!"
PETUNYA "Umudunu yitirme!"
PORTAKAL Karşılıklı aşk; "Ben de seni seviyorum."
REZENE Övgüye değer.
SARDUNYA "İçin rahat olsun, her zaman yanındayım!"
SARMAŞIK "Aşkıma sadığım!"
SEDİR YAPRAĞI "Senin için yaşıyorum."
SÜSEN ÇİÇEĞİ "Sana bir haberim var!"
SÜSEN ÇİÇEĞİ (SARI) İhtiraslı bir aşk.
ŞEFTALİ "Seninim!"
YASEMİN "Güzel ve çekicisin."
YENİBAHAR "Acını paylaşıyorum."
ZAMBAK (SARI) "Seni neşeli ve nazik (çekici) buluyorum!"
ZEYTİN "Barışalım!"
AÇELYA (HİNT) "Gerçek şu ki, herşey bitti!"
ADAÇAYI Eşler arasında "Biz iyi bir aileyiz" mesajıdır.
AKASYA
(PEMBE VEYA KIRMIZI) Güzellik, zerafet ve incelik; "Seni beğeniyorum."
AKASYA (BEYAZ) Dostluk; "Bizimki temiz bir sevgi, belki biraz arkadaşça..."
AKASYA (SARI) Platonik aşk, isimsiz aşık...
ANANAS "Sen kusursuz birisin!"
ARDIÇ "Seni koruyacağım!"
AYÇİÇEĞİ
(ÇİÇEK OLARAK) "Sana tapıyorum!"
BADEM "Aşkımızın sürmesini ümit ediyorum."
BİBERİYE Anma
ÇAN ÇİÇEĞİ "Aşkımıza sadakatle bağlıyım!"
ÇİNGÜLÜ "Zarif ve çok güzelsin!"
ÇUHA ÇİÇEĞİ "Çok güzelsin."
DEFNE Terfi eden kişilere gönderilir; "şan, ün, görkem" anlamı taşır.
EĞRELTİOTU Samimiyet.
ELMA "İtiraf etmem gerekirse, seni görünce şeytana uyasım geliyor; ya senin?"
ERİK "Sözüme sadık kalacağım."
FESLEĞEN İyi dilekte bulunmak için.
FINDIK "Barışmak istiyorum!"
FULYA "Sevgilim, geri dön!"
GARDENYA "Beni unutma; gerçek aşkımsın..."
GELİN EL ÇİÇEĞİ "Mutlu olabiliriz."
GÜL Sevgiyi ifade eder.
GÜL (PEMBE) "Arkadaşımsın."
GÜL (KIRMIZI) "Seni seviyorum; ihtirasla bağlıyım sana!"
GÜL (KIRMIZI & BEYAZ) Birliktelik isteği.
GÜL GONCASI (KIRMIZI) "Genç ve güzelsin."
HANIMELİi "Sana olan bağlılığım sonsuza kadar sürecek."
HERCAİ MENEKŞE "Beynimi işgal ediyorsun; ama ben bu durumdan şikayetçi değilim..."
IHLAMUR Evli çiftler için "Seni seviyorum" anlamı taşır.
İSPANYOL YASEMİNİ "Bence, sen çok seksi ve şehvetlisin!"
KAKTÜS İçtenlik; "Aşkımız için zorluklara katlanmalıyız!"
KAMELYA "Kusursuz bir aşıksın!"
KARANFİL Kişinin kendine olan öz saygısını ve güzelliği ifade eder.
KARAÇALI "Dostluğumuz uzun ömürlü olsun!"
KARANFİL
(KOYU KIRMIZI) "Kalbimi kırdın!"
KARANFİL (PEMBE) "Seni unutmayacağım..."
KARANFİL (KIRÇILLI) "Üzgünüm, ama bitmek zorunda..."
KARANFİL (SARI) "Beni hayal kırıklığına uğrattın!"
KREZENTEM (BEYAZ) "Bana gerçeği söyle!"
LALE Aşkı ifade eder.
LALE (KIRMIZI) "Aşkımı itiraf etmek istiyorum!"
LALE (ALACALI) "Gözlerin çok güzel."
LALE (SARI) Umutsuz aşkı ifade eder.
LEYLAK (MOR) "Sana ilk görüşte aşık oldum!"
LEYLAK (BEYAZ) "Hoş ve namuslu birisin."
MENEKŞE Alçakgönüllüğü ifade eder.
MENEKŞE (MAVİ) "Sana sadık kalacağım."
MENEKŞE (MOR) "Düşüncelerimi zaptettin!"
MELEKOTU "İlham kaynağımsın."
MERSİNAĞACI "Çok mutluyum, çünkü seni seviyorum!"
MİMOZA "Fazla alıngansın!"
NANE "Sana karşı içimde sıcak hisler besliyorum."
NERGİS "Saygılarımla..."
ORKİDE "Aşkım, sen çok güzelsin, sen çok özelsin!"
ÖKSEKOTU "Sorunların üstesinden geleceğim."
PAPATYA Temiz bir kalbin simgesi.
PAPATYA (BAHÇE) "Fikirlerini paylaşıyorum."
PELESENK Sabırsızlık; "Aşkım, daha fazla bekletme!"
PETUNYA "Umudunu yitirme!"
PORTAKAL Karşılıklı aşk; "Ben de seni seviyorum."
REZENE Övgüye değer.
SARDUNYA "İçin rahat olsun, her zaman yanındayım!"
SARMAŞIK "Aşkıma sadığım!"
SEDİR YAPRAĞI "Senin için yaşıyorum."
SÜSEN ÇİÇEĞİ "Sana bir haberim var!"
SÜSEN ÇİÇEĞİ (SARI) İhtiraslı bir aşk.
ŞEFTALİ "Seninim!"
YASEMİN "Güzel ve çekicisin."
YENİBAHAR "Acını paylaşıyorum."
ZAMBAK (SARI) "Seni neşeli ve nazik (çekici) buluyorum!"
ZEYTİN "Barışalım!"
İLK GÖRÜŞTE AŞK...
-İlk karşı karşıya geliş, ilk bakış, ilk dakikalar... Birini ya beğenir ya da daha incesine inmeyi istemeden hemen yanından uzaklaşırız... Neden böyle davranırız, bizi etkileyen nedir, ilk izlenim neden bu kadar önemlidir?
"(+ / -) elektrik" midir, "kan kaynaması, kaynamamasi" mıdır, bazılarına göre "önceki hayat ya da kader" midir, nedir?
Yeni tanıştığımız birinde bizi etkileyen, onu daha yakından tanıma isteği uynadıran şeyler bakın neler :
- Güzel olması : Güzellik bu kararda en önemli yere sahip. İç güzelligini ilk görüşte anlayamayacağımıza göre, tabii ki dış güzellik (kendi normlarımıza göre olan biçimde) bizim için önemli.
- Görüntüşü: Bakımlı ve temiz bir insan her zaman etkileyicidir.
- Davranış biçimi: Yürüyüşünden, vücudunu kullanış biçimine kadar kendine ait bir tarz yaratmış insanlar her zaman iyi bir etki bırakırlar.
- Bakışları : Bazı insanlar bakışlarıyla adeta içimizi eritirler. Kendine güvenen, ne istediğini bilen bakışlara dayanmak hiç de kolay değildir.
- Sesi: Bir düşünün; son derece çekici, hoş görünen bir erkek yanınıza geliyor ve kedi miyavlaması gibi sesler çıkararak size bir şeyler anlatıyor, ne hissedersiniz? "Konuşmasa kimbilir ne iyi yapar" demez misiniz? Ya da yakışıklı olmayan ama etkileyici bir sese sahip erkekle bu kedi sesli arasında bir seçim yapmanız gerekse, mantığınız (!) yakışıklı olmayanı tercih etmenizi fısıldamaz mı?
- Kokusu: Tabii ki kötü kokan birini kimse istemez. Bunu herhangi başka bir şeyle kıyaslamaya gerek bile yok.
- Ait olduğu çevre: Bu bizim kendi komplekslerimizle ilgilidir, yoksa ne önemi var adamın çevresinin. Eee, bütün bunlar tamam da sıra tamamlanmadan adamın bütününü bir türlü göremeyiz... Hep "arkası yarın" gibi... "Aşk ateşi" denen şey sanıldığı üzere o kadar da kolay parlamıyor. Ama ilk 30 saniyede ya da 10 dakikada bu kadarı yaşanıyor.
Kar Yağıyor Bu şehire Sen Yoksun ....
Senden ayrılalı kaç yıl oldu, kaç asır geçti, kaç yaz, kaç kış, kaç gün, kaç ay..? Saymadım.. Sen giderken ardında bir dağbaşı yalnızlığı bıraktın bana. Şehrin ıssızlığını, yokluğun kimsesisliğim oldu, yokluğun kederim … Şimdi kar içinde bedenim, buza döndü dünya...
Sen gittin kar yağıyor bu kente! Gökyüzü yere dökülüyor sanki, bembeyaz bir gülücükle, nazla... Bir eski hikaye geziniyor sokakları gözlerimin içinde... İnsanlar farkında değil, bilmiyorlar bu hikâyeyi…
Kar yağıyor bu şehire, üşüyorum!.. Ve sen yoksun! .. Kar yağıyor... Kahretsin!..
Giderken ardından son bir çığlığımı ekleyebilmiştim sadece... Giderken "beni de al" diye bağırabilmiştim sadece... Ama nafile duymamıştın...
Yıllarca hayalinle yaşadım bu kahrolası yerde, hayalinle avundum senden uzaklarda, bir tatlı sözüne, bir tebessümüne hasret kaldım…. Sen bir serap gibi yıllardır içimin çöllerinde; yaklaştıkça uzaklaştın, uzaklaştıkça yaklaştın... Bilki hayalin bile serinliktir kavrulan ruhuma, üşüyen yüreğime sıcaklıktır…
Gel ey sevgi meleğim, “Can Gülüm”, bir bahar sabahı toprağıma can olmak için gel!.. Damarlarıma kan olmak için gel!.. Hasretlik boyu uzayan raylarda gönlünün sıcaklığına muhtacım.
Bilki, kaynağı sendedir mutluluğumun, çaresi sendedir yüreğimin. Uzaklığın çekilmiyor, uzaklığın işkence… Ne zaman seni düşünsem şiirler dökülüyor kar gibi gibi kaldırımlara, şarkılar ağlıyor yokluğuna..
Uzak dağbaşlarının serin seherlerinde gökyüzünü süsleyen gözlerini aradım kaç kez. Seni ararken ırmaklara döktüm derdimi, rüzgârlara döktüm. Bin 'âh'la iniledi dağlar, bin 'âh'la aktı pınarlar, 'âh'ımdan kan damladı gül yapraklarından, yaralı bülbüller figan etti…
Özlemin bir bulut gibi sardı beni, bir yağmur gibi üstüme yağdı her gece. Damlalar yüreğime vurdukça, seni sevmek her gün biraz daha büyüdü içimde.
Gel ey gül-i rana; gel ey Can gülüm, ayakların kanasa da dikenlerden, binbir pusu kurulsada yollara, prangalar vurulsada ayaklarına, kırıp zincirleri gel… Gelmezsen yok olurum, tükenirim. Gelmezsen bil ki, ölüme savurur beni hayat…
Geceler boyu hayalinin peşinden koşarken şaşırdım yolumu... Bir uçuruma düştüm, canım yandı, kanadı her yerim...
Gel ki, uzak dağyollarında küçük bir su olup, sevda pınarı gönlüne akayım… Ürkek ceylanlar gibi sokulayım yanına. Gel koru beni zamanın zulmünden, merhametinin gölgesine al… Kucakla beni şefkatinle, yüreğime bıraktığın o kutsal aşk için kucakla…
Her gece ismini anarım gecenin en ıssız saatlerinde. Korkuyorum senden uzaklarda sensiz, yüreğim sensiz dağbaşı ıssızlığı, yüreğim sensiz en karanlık gece... Sana doğru kayıyor gönlümün bütün yıldızları, sana doğru akıyor gönlümün ırmakları…
Uykusuzum her gece böyle, yorgunum sensiz.
Hani diyorum bir gece hasretini yüklenerek çıkıp gelsen, ısınsa üşüyen duygularım. Sonra başımı koysam dizlerine kapansa kirpiklerim; bird aha hiç uyanmasam…
Ey öksüzlere yüreğinden merhamet pınarları akıtan sevgili!
Gel tut ellerimi, beni sensiz bırakma.
Gel, adını ''Can Gülü'' koyduğum can'ımın gülü... Gel, zamansız da olsa, kimseciklere görünmeden, bir gölge gibi, sır gibi, rüya gibi, rüzgar gibi, meltem gibi... Gel...
Bir daha gitme…
BEN İSTANBUL'UM....
Merhaba,
Ben İstanbul'um,
Hani, geçenlerde sokaklarından geçtiğin şehir
Kaderine ortak ettiğin
İsyanlardayken bile hep sevdiğin şehir
Tanıdın değil mi?
Bak şu binalar var ya! Alfabemin harfleridir
Ben bir şiirim, sokaklar mısralarım
Fatih, Eyüp, Ümraniye, Beşiktaş, Üsküdar...
Daha bir sürü çocuklarım var, saymakla bitmez
Gündüzleri uslu, geceleri haylaz çocuklar
Biliyor musun?
Melekler en çok benim resmimi çizermiş gökyüzünde
Öyle söyledi martılar
Şu dünya bahçesinde en güzel bitki benim
Ben İstanbul'um
Hayatı avuç avuç yaşadığın,
Bir tutam çiçekte, mevsimleri kaybettiğin şehir
Ben, gözlerindeki şehrin yansımasıyım
Sen ise gözlerimden taşan insan
Geçmişin elleri geleceğimin ceplerinde
Sende varsın söylediğim şarkıda,
Sen, o, hepiniz varsınız rüzgarımın fısıltısında
Taşım toprağım altın
Ama,
Altın suyun yerini tutmuyor, bir çiçeğin büyümesinde
Kapıları yokluyorken hasret dolu gönüller
Çaresiz kalıyorum
Ben İstanbul'um
Sen ise çığlığımsın
Söyle şimdi kim İstanbul?
Ben İstanbul'um,
Hani, geçenlerde sokaklarından geçtiğin şehir
Kaderine ortak ettiğin
İsyanlardayken bile hep sevdiğin şehir
Tanıdın değil mi?
Bak şu binalar var ya! Alfabemin harfleridir
Ben bir şiirim, sokaklar mısralarım
Fatih, Eyüp, Ümraniye, Beşiktaş, Üsküdar...
Daha bir sürü çocuklarım var, saymakla bitmez
Gündüzleri uslu, geceleri haylaz çocuklar
Biliyor musun?
Melekler en çok benim resmimi çizermiş gökyüzünde
Öyle söyledi martılar
Şu dünya bahçesinde en güzel bitki benim
Ben İstanbul'um
Hayatı avuç avuç yaşadığın,
Bir tutam çiçekte, mevsimleri kaybettiğin şehir
Ben, gözlerindeki şehrin yansımasıyım
Sen ise gözlerimden taşan insan
Geçmişin elleri geleceğimin ceplerinde
Sende varsın söylediğim şarkıda,
Sen, o, hepiniz varsınız rüzgarımın fısıltısında
Taşım toprağım altın
Ama,
Altın suyun yerini tutmuyor, bir çiçeğin büyümesinde
Kapıları yokluyorken hasret dolu gönüller
Çaresiz kalıyorum
Ben İstanbul'um
Sen ise çığlığımsın
Söyle şimdi kim İstanbul?
AŞKIN TÜRLERİ...
Ilk aşk
Ne yaparsaniz yapin, ilk askinizi unutmaniz
mümkün degildir. Yillar sonra dönüp, "ben ona
nasil asik olmustum acaba" diye pismanlikla
karisik garip bir duygu da yasayabilirsiniz,
olsun. O, size ilk aski tattirmis, en önemli
yasam tecrübelerinizden birini yasatmistir.
Aranizda geçenler aci bile olsa, dönüp minnetle
anacaginiz biri hep var olacak. Daha ne olsun?
Yildirim aşk
Var mi yok mu tartismasinin içinde degiliz.
Diyelim ki var. Demek ki bazilarinin duygulari
yagmur olup yagabiliyormus. Yildirim askla
baslayip yillar süren beraberlikler de var
üstelik. Barda oturan kadini/erkegi görüp "bu
aksam nasil yataga atarim?" diye düsünenlerden
bahsetmiyoruz elbette. Sözünü ettigimiz gerçek
yildirim ask. Tek dikkat edilmesi gereken,
sürekli yildirim aska tutulanlarin genellikle
kendi yarattiklari illüzyonun pesinden kosmalari,
gerçekle karsilastiklarinda da yeni bir illüzyon
yaratmalaridir.
Olanaksiz Aşk
Bazen yolda yürürken rastlariz, bazen en
yakinimizda bulunabilirler. "Bu ikisi bir araya
nasil gelmis?" diye düsünürüz. Kendi basimiza
geldigi de olmustur, pedini saga sola birakan
bir kadin ya da televizyondaki futbol maçini
seyrederken daha önce hiç duymadiginiz küfürler
eden bir adam. Aman Allahim?" dersiniz. Ama
olmustur bir kere. Her askin olanaksiz bir
tarafi vardir gerçi, çogunlukla bunlari
görmemeyi yegleriz. Ama bu olanaksiz taraflar
bazen o kadar agir basar ki, askin hem kaynagi,
hem iddiasi, hem motorize gücü, hem de
terminatörü olurlar.
Yasak aşk
Men edilmis, engellenmis ve çogu zaman da
yasadisidir. Ama asigin gözü görmez ki... Belki
de aski ask yapan bu "illegal" tarafidir.
Kimbilir?
Platonik aşk
Onu görmek bile sizi heyecanlandirirken, o sizin
yaninizdan, geçip gider. Siz heyecandan sapir
sapir titrerken, o isiyle mesgul olur. O sizin
için hayatinizdaki en önemli kisiyken, siz onun
için siradan birisinizdir. Hem asik hem de salak
hissedersiniz kendinizi... Davranislarindan,
konusmalarindan isaretler alip, umutlanir,
bozulur, küsersiniz. Insanin bir kereligine bu
duruma düsmesi, tecrübesizlikle yorumlanip,
bagislanabilir. Ancak, bir kereden fazla
basiniza geldiyse, oturup kendi hakkinizda
düsünmenizde yarar var.
Ne yaparsaniz yapin, ilk askinizi unutmaniz
mümkün degildir. Yillar sonra dönüp, "ben ona
nasil asik olmustum acaba" diye pismanlikla
karisik garip bir duygu da yasayabilirsiniz,
olsun. O, size ilk aski tattirmis, en önemli
yasam tecrübelerinizden birini yasatmistir.
Aranizda geçenler aci bile olsa, dönüp minnetle
anacaginiz biri hep var olacak. Daha ne olsun?
Yildirim aşk
Var mi yok mu tartismasinin içinde degiliz.
Diyelim ki var. Demek ki bazilarinin duygulari
yagmur olup yagabiliyormus. Yildirim askla
baslayip yillar süren beraberlikler de var
üstelik. Barda oturan kadini/erkegi görüp "bu
aksam nasil yataga atarim?" diye düsünenlerden
bahsetmiyoruz elbette. Sözünü ettigimiz gerçek
yildirim ask. Tek dikkat edilmesi gereken,
sürekli yildirim aska tutulanlarin genellikle
kendi yarattiklari illüzyonun pesinden kosmalari,
gerçekle karsilastiklarinda da yeni bir illüzyon
yaratmalaridir.
Olanaksiz Aşk
Bazen yolda yürürken rastlariz, bazen en
yakinimizda bulunabilirler. "Bu ikisi bir araya
nasil gelmis?" diye düsünürüz. Kendi basimiza
geldigi de olmustur, pedini saga sola birakan
bir kadin ya da televizyondaki futbol maçini
seyrederken daha önce hiç duymadiginiz küfürler
eden bir adam. Aman Allahim?" dersiniz. Ama
olmustur bir kere. Her askin olanaksiz bir
tarafi vardir gerçi, çogunlukla bunlari
görmemeyi yegleriz. Ama bu olanaksiz taraflar
bazen o kadar agir basar ki, askin hem kaynagi,
hem iddiasi, hem motorize gücü, hem de
terminatörü olurlar.
Yasak aşk
Men edilmis, engellenmis ve çogu zaman da
yasadisidir. Ama asigin gözü görmez ki... Belki
de aski ask yapan bu "illegal" tarafidir.
Kimbilir?
Platonik aşk
Onu görmek bile sizi heyecanlandirirken, o sizin
yaninizdan, geçip gider. Siz heyecandan sapir
sapir titrerken, o isiyle mesgul olur. O sizin
için hayatinizdaki en önemli kisiyken, siz onun
için siradan birisinizdir. Hem asik hem de salak
hissedersiniz kendinizi... Davranislarindan,
konusmalarindan isaretler alip, umutlanir,
bozulur, küsersiniz. Insanin bir kereligine bu
duruma düsmesi, tecrübesizlikle yorumlanip,
bagislanabilir. Ancak, bir kereden fazla
basiniza geldiyse, oturup kendi hakkinizda
düsünmenizde yarar var.
Küçük Bir Aşk
Küçük Bir Aşk
Merhaba,
İçimden geldi yine yazmak.ve senin bende başladığın gibi başlıyorum yazmaya..Küçük bir kum tanesiydin önceleri içimde hoşlantıdır diyip geçmiştim.Nerden bilebilirdim ki seni bu kadar sevebileceğimi. Nesin sen içimde ? bas bas bağıran, imkansızlaştıkça imkansızlaşan aşk mı? Ne yaptın bana anlamıyorum. nasıl oldu da bukadar büyebildin içimde ? Nekadar farklısın içimde bunu gözlerinin içine bakarak anlatabilirim sadece sana..k eşke o an gelse de söyleyebilsem bunları sana. senin herşeyini nasıl oluyor da bukadar saf doğal ve temiz algılayabiliyorum hayret ediyorum inan v kendimi tanıyamıyorum bu çoğu zaman..seni bu yüzden büyük bir mutlulukla suçluyorum.
Çok güzel seni sevmek acısını tatmak ve çok kötü seni yokluğunda bile özleyip yaşayamamak...
ahhhh ahh be mektuplardan habersiz sevgili ilkimsin sen benim ilk kalbimi çoşturansın.belki duygularımı bilsen karşılık verirsin bu küçük masum aşka ve beni bu sayfaya yazmaktan alıkoyabilirsin.ama nerdesin ki şimdi gözüm seni görüyor ama kalbini kalbim ne zaman görecek bilmiyorum.
Dokundum geçenlerde sana farkettinmi bilmiyorum,ama içimi yaktı bu dokunuş.Kalbim alev aldı birden bende ilk ilk başladığın gibi.içime akan gözyaşlarım dindirmişti halbuki az olda o ateşi kor olmaya başlamışlardı ki o dokunuş yeniden alev verdi o kor olmaya yakın olan ateşe.Yine alev alev oldun be içimde nasıl geçer bu acı bilmiyorum.tek bildiğim sevgili acın bile bal gibi kalbimde.....SENİ SEVİYORUM...!!!
bir kez daha bakın etrafınıza belki(ebatı önemli diil) bir aşk vardır etrafınızda
Merhaba,
İçimden geldi yine yazmak.ve senin bende başladığın gibi başlıyorum yazmaya..Küçük bir kum tanesiydin önceleri içimde hoşlantıdır diyip geçmiştim.Nerden bilebilirdim ki seni bu kadar sevebileceğimi. Nesin sen içimde ? bas bas bağıran, imkansızlaştıkça imkansızlaşan aşk mı? Ne yaptın bana anlamıyorum. nasıl oldu da bukadar büyebildin içimde ? Nekadar farklısın içimde bunu gözlerinin içine bakarak anlatabilirim sadece sana..k eşke o an gelse de söyleyebilsem bunları sana. senin herşeyini nasıl oluyor da bukadar saf doğal ve temiz algılayabiliyorum hayret ediyorum inan v kendimi tanıyamıyorum bu çoğu zaman..seni bu yüzden büyük bir mutlulukla suçluyorum.
Çok güzel seni sevmek acısını tatmak ve çok kötü seni yokluğunda bile özleyip yaşayamamak...
ahhhh ahh be mektuplardan habersiz sevgili ilkimsin sen benim ilk kalbimi çoşturansın.belki duygularımı bilsen karşılık verirsin bu küçük masum aşka ve beni bu sayfaya yazmaktan alıkoyabilirsin.ama nerdesin ki şimdi gözüm seni görüyor ama kalbini kalbim ne zaman görecek bilmiyorum.
Dokundum geçenlerde sana farkettinmi bilmiyorum,ama içimi yaktı bu dokunuş.Kalbim alev aldı birden bende ilk ilk başladığın gibi.içime akan gözyaşlarım dindirmişti halbuki az olda o ateşi kor olmaya başlamışlardı ki o dokunuş yeniden alev verdi o kor olmaya yakın olan ateşe.Yine alev alev oldun be içimde nasıl geçer bu acı bilmiyorum.tek bildiğim sevgili acın bile bal gibi kalbimde.....SENİ SEVİYORUM...!!!
bir kez daha bakın etrafınıza belki(ebatı önemli diil) bir aşk vardır etrafınızda
Bir Gözyaşı Daha Bıraktım Sana
Yarım kalan bir besteyi tamamladım bu gece
Ve hiç dinmeyen bir sızıyı kapatmaya çalıştım,
Beceremedim.
Kalbim zayıftı sanırım ve ruhum toz bulutlarına dönüşmüştü.
Sessizce bir çığlık attım sadece gökyüzünde ve acılı ruhlarda duyulan
Sustum yine, belki de bu benim son susuşumdu ve bir daha
Hiç konuşmayışım…
Senin kokundu benim her şeyimi erteleyişim olan şimdi o da yok.
Bir sabah aynaya baktığımda NEDEN dedim, neden bıraktım ben onu
Hem de her şeyin tam doruğuna gelmişken
Susuyorum işte yine ne adımı an artık ne de kalbimi acıt.
Ve sana verdiklerimi de geri ver bana…
Ama her şeyden önce kalbimi istiyorum.
Taşlaşmış ruhuna sor nereye koydun onu…
Gözlerimden gelen yaşlar kan oldu süzüldüler avuçlarıma
Ağlamıyorum sevgilim ağlamıyorum korkma.
Sadece üzülüyorum kırık oyuncak gibi atılmış duygularıma
Ağlamadan ve sızlamadan başım dik yürüyorum şimdi uzaklara, çok uzaklara
Hayat soruyorum sana nereye saklıyorsun kırgın mutsuzluğumu
Çok geçmeden ver bana
Ver ki; biraz daha öleyim, ver ki; biraz daha körelteyim kalbimin diğer yarısını da…
Kedim bile terk etti beni, sokaklara vurdum kendimi.
Ve yalnızlığımı sadece sokak kedileri biliyor.
Gözlerimin içine bakarak onlarda yaş döküyor bana
Her sabah pencereme gelen kuşlar gelmez oldu ve artık
Seninle uyandığım masmavi gökyüzü simsiyah bana…
Eğer bir gün aklına gelirsem kalbini aç orada bir gözyaşı daha bıraktım sana…
Ve hiç dinmeyen bir sızıyı kapatmaya çalıştım,
Beceremedim.
Kalbim zayıftı sanırım ve ruhum toz bulutlarına dönüşmüştü.
Sessizce bir çığlık attım sadece gökyüzünde ve acılı ruhlarda duyulan
Sustum yine, belki de bu benim son susuşumdu ve bir daha
Hiç konuşmayışım…
Senin kokundu benim her şeyimi erteleyişim olan şimdi o da yok.
Bir sabah aynaya baktığımda NEDEN dedim, neden bıraktım ben onu
Hem de her şeyin tam doruğuna gelmişken
Susuyorum işte yine ne adımı an artık ne de kalbimi acıt.
Ve sana verdiklerimi de geri ver bana…
Ama her şeyden önce kalbimi istiyorum.
Taşlaşmış ruhuna sor nereye koydun onu…
Gözlerimden gelen yaşlar kan oldu süzüldüler avuçlarıma
Ağlamıyorum sevgilim ağlamıyorum korkma.
Sadece üzülüyorum kırık oyuncak gibi atılmış duygularıma
Ağlamadan ve sızlamadan başım dik yürüyorum şimdi uzaklara, çok uzaklara
Hayat soruyorum sana nereye saklıyorsun kırgın mutsuzluğumu
Çok geçmeden ver bana
Ver ki; biraz daha öleyim, ver ki; biraz daha körelteyim kalbimin diğer yarısını da…
Kedim bile terk etti beni, sokaklara vurdum kendimi.
Ve yalnızlığımı sadece sokak kedileri biliyor.
Gözlerimin içine bakarak onlarda yaş döküyor bana
Her sabah pencereme gelen kuşlar gelmez oldu ve artık
Seninle uyandığım masmavi gökyüzü simsiyah bana…
Eğer bir gün aklına gelirsem kalbini aç orada bir gözyaşı daha bıraktım sana…
KIZ DELİKANLIYA SORAR...
Bir genç kiz delikanliya sorar: "Benden hoslaniyor musun?"
Çocuk hayir diye cevap verir.
Kiz sorar: "Beni sevimli buluyor musun?"
Çocuk hayir diye cevap verir.
Kiz sorar: "Kalbinde yerim var mi?" Çocuk hayir diye cevap verir.
Kiz sorar: "Peki gidersem benim için aglar misin?"
Çocuk hayir diye cevap verir.
Kiz üzgün gitmek üzere arkasini döner.
Çocuk onu kollarina, alir ve:
Ben senden hoslanmiorum, seni seviyorum…...
Seni sevimli degil bas döndürücü buluyorum…
Kalbimde sana yer yok, benim kalbim sensin ……
Ve senin arkandan aglamam, senin için ölürüm!!!
Çocuk hayir diye cevap verir.
Kiz sorar: "Beni sevimli buluyor musun?"
Çocuk hayir diye cevap verir.
Kiz sorar: "Kalbinde yerim var mi?" Çocuk hayir diye cevap verir.
Kiz sorar: "Peki gidersem benim için aglar misin?"
Çocuk hayir diye cevap verir.
Kiz üzgün gitmek üzere arkasini döner.
Çocuk onu kollarina, alir ve:
Ben senden hoslanmiorum, seni seviyorum…...
Seni sevimli degil bas döndürücü buluyorum…
Kalbimde sana yer yok, benim kalbim sensin ……
Ve senin arkandan aglamam, senin için ölürüm!!!
Ruhunun En Derinlerinde Sana Yaşıyor Olacağım...
Yine güneşin üzerine zifiri karanlıkların örtüldüğü gecelerden sesleniyorum sana...Yıldızların geceye, sevdanın yüreğime vurduğu saatlerdeyim yine..Üç duvar ve duvarlara sinmiş yalnızlık..İçimde sensizlik yalpalıyor sessizliği...Ürperiyorum sokağımı işgal eden ayazlardan.Acılarının bağdaş kurup oturmuş yalnızlıklarda dayanma sebebin olan gamzelerimden seni mahrum etmekten korkuyorum...Sana sığınıyorum..Göz çukurlarının altındaki ince cizgilere sığınıyorum...
Yüreğimi sana bırakıyorum...Gece değil gözlerinde yaşanan...Sanki sıcak bir deniz gibi gözlerindeki nem....Bırak ne olur yüreğinden nefes alayım kurak topraklarıma...Bir dem cekeyim hücrelerinin ateşe vurulduğu saatlerde..Ve karanlıklar üzerime cullanmadan gözlerindeki güneşi sereyim karanlıklarıma.Yağmurların fırtınalara sarılmadan ben yüreğindeki Cennete gireyim..Hadi ellerini uzat...Yıldızlarin icinde yeniden doğalim ....Ummanların derinliklerini korkutmasin seni...Yıldızlara kapat o gülen gözlerini.
Bu sabah perdeleri açmayacağım gül yüreklim..Yüreğimde" güneşim" olmuşken yüreğin, karanlıklara gülümsüyorum bir cocuk misali...Gamzelerimde acan gülüşlerin varken baharlara küskünlügümü ilan ediyorum....Bırak acıların ecel tarlam olsun...Gözyaşların ise son nefesim..Kücücük ellerimle gecelerin koynunda ıslattığın gözbebeklerini silemesem de bırak yüregindeki tüm umutları bir nefes diye içime cekeyim...Aslında bir özür borcluyum sana....Gözyaşlarından düşen her damlayı yüreğimle öpemediğim icin...
Yüreğine düşen sızıları ve sancıları söküyorum ellerimle...Gözlerini ıslatan yağmurlarla kavgalardayım..Aldırma gömleğimin kan revan icinde olduğuna...Bırak aksın canımdaki nefesim yollarına...Aksın ki gönül bahcendeki kuru toprakları kanımla ıslansın...Sen uyurken geceleri, ben sana gelmekteyim...Ben nefesini geceye bıraktığın dudaklarindan bir dem sıcaklık alıyorum..Ne olur kızma , seni öpmek icin değil ; kuruyan dudaklarına Cennetin mis kokan nehirlerini bırakmak icin...
Ve bir gün karanlıklarda kalırsam, gözlerindeki güneşi giydirecegim gözlerime...Bir gün ayazlarin icinde uykusuzluğa isyan edersem, yüreğindeki Cennetin en güzel bahcelerine uzanıp huzuru doldurucağım gecelerime...Sen " hasretini ve umudunu " ektiğin ciceğe ben her gün yüreğimin denizlerinden sevdamı bosaltacağım...Ektigin cicege dokunduğun her an ben uzaklardan senin icin bir beyaz güvercin kanatlandıracağım..Kanatlarında yüreğim, gözlerinde ise gülen gamzelerimin olduğu..
Hadi, uyu ne olur birazdan sabah olacak...Gözlerini kapat..Sanma ki ben seninle uyuyacağım..Sen uyudugun zaman kirpiklerine gökkusagın en güzel renklerini dikmekle uğraşmalıyım..Ve ki sen güneşe gözlerini açtığında ben karanlıklarda sana ve yüreğindeki günahlarına yanıyor olacağım..Ve sen baharlara gülümserken, acılarla yaralanmış bedenine yüreğimin sevda elbiselerini giydirecegim....Korkma, sancılarından...Gözlerini kapat sen...Gözlerini güneşe açtığında ben olmayacağım yanında..Ama ben senin ruhunun en derinlerinde sana yaşıyor olacağım....
" Sen ki gül yüreklim;
Karanlıklarıma gülümseyen güneşim,
Acılarımda sığındığım nefesim,
Gülümsediğimde gamzelerimsin...
Hadi gözlerini kapat yıldızlara.
Ve gözlerindeki Cennetin icinde nefes alıyor olacağım...
İşTe BöyLEdİr kArŞıLıkSıZ SeVmEk!!
Bir umutla cıkarsın yola önüne engeller çıkar …şarkılar dinlersin
şiirler yazarsın ama nafile hiç biri başlayamamış bir sevginin avuntusu
olamaz ? sonra düşünürsün neden olmadı neden? Hep ben mi dersin oysaki
etrafına baktıgında senin gibi bir çok insan wardır. Bitti artık buraya
kadar artık dersin onu görmek bile istemiyorum dersin ama buda kendine
söz werdigin bi yalandır. Ne zaman ki bir odada yalnız kalsan hemen
aklına o gelir ve oturur düşünürsün acaba olsaydı nasıl olcaktı?.
Gece olunca rüyanda onu görürsün sabah onunla uyanırsın ve bir kere daha hayata lanet edersin senin olmadıgı için ! ama ne zaman ki sokaktan gecse ne zaman ki onu görsen yada geldigini fark etsen elin ayagına dolaşır çünkü sevmişsindir bi kere ne kadarda olmasada baslamasada onu görünce kalp atışlarının hızlanmasına ne sen engel olabilirsin ne de baska biri?
Sonra kendini teselli etmek için başka birini bulmaya calışırsın beklide bulursun ama O hep wardır senin hayatında? başka biri hiçbir zaman onun yerini tutamaz yalnızca geçici bir boşlugu doldurmaktır görevi! Teselliye devam edersin iyikide olmadı felan türünden laflar edersin ama bunlarda içini acıtmaktan başka bi işe yaramaz.
İşte böyledir karşılıksız sevmek gecen gündüzünle birleşir uyumak sana uzak bir kavram olur.Sen atmışsındır ilk adımı ama o elini uzatmamıştır sana. eger ki halen seviyorsan beklemekten baska bi çaren yoktur? Beklide bir ömür boyu o elin sana uzanmasını bekleyeceksin…yıkılmış hayallerin tükenmiş umutlarınla…
Nasıl özlemektir ki bu, aynadaki gözlerimde bile senin gözlerini görüyorum…
Mevsim ne olursa olsun, her sağanak yağmurda, sana koşuyorum ben, yalın ayak bir çocuk masumluğunda…
Yüreğime sığmayan aşkını, beynim almıyor!…Geçen bunca zamana rağmen, içimde küllenmeyen aşkın!!! Seni görsem, seni duysam, bunca özleminle hasretinle doluyken, olduğum yere düşer bayılırım herhalde!…
Sen bilirsin yüreğimin kumdan kalelerini!!! Güçlü gözüken ama bir o kadar da duygusal yürek kalelerim…
Özgürlük diye satır satır bağırırken, ömrümün en büyük esaretini senin aşkınla giyinmişim üzerime!!! Hasretin çekilecek dert değil, Sevgiliiiiiiiiii!!!…
Rüzgarlar kokunu getiriyor burnuma, hasret kilitliyor kalp kapılarımı…
Dağ tepesinde kekik kokusu, gün ortasında yağmurla gelen toprak kokusu, geceleri parmaklarıma sinmiş sigara kokusu oluyor kokun!!!
Hasretin beyaz sayfalardaki mürekkep izi, gözümden akıp ağzıma gelen gözyaşlarımın tuzlu tadı oluyor!…
Sen geliyorsun rüyalarıma, EŞKİYA URBALARINLA…
Hasretin düşüyor, en yıldızsız gecedeki dolunayın gözlerine… Sesin geliyor kulaklarımaa… Gecenin en sessizliğinde, yüreğimi delip geçen bir mermiye benzeyen sesin…
Kulağıma gelen senin sesin mi yoksa, hasretinle yüreğimde kopan fırtınaların sesi mi, inan bilmiyorum!!!
Gözlerini görüyorum, gözbebeklerimde… Hasretinle baştan ayağı sen olmuş hallerimde!
Hani olmaz ya, olsun istiyorum!!! Çık gel, istiyorum!!!
Gece olunca rüyanda onu görürsün sabah onunla uyanırsın ve bir kere daha hayata lanet edersin senin olmadıgı için ! ama ne zaman ki sokaktan gecse ne zaman ki onu görsen yada geldigini fark etsen elin ayagına dolaşır çünkü sevmişsindir bi kere ne kadarda olmasada baslamasada onu görünce kalp atışlarının hızlanmasına ne sen engel olabilirsin ne de baska biri?
Sonra kendini teselli etmek için başka birini bulmaya calışırsın beklide bulursun ama O hep wardır senin hayatında? başka biri hiçbir zaman onun yerini tutamaz yalnızca geçici bir boşlugu doldurmaktır görevi! Teselliye devam edersin iyikide olmadı felan türünden laflar edersin ama bunlarda içini acıtmaktan başka bi işe yaramaz.
İşte böyledir karşılıksız sevmek gecen gündüzünle birleşir uyumak sana uzak bir kavram olur.Sen atmışsındır ilk adımı ama o elini uzatmamıştır sana. eger ki halen seviyorsan beklemekten baska bi çaren yoktur? Beklide bir ömür boyu o elin sana uzanmasını bekleyeceksin…yıkılmış hayallerin tükenmiş umutlarınla…
Nasıl özlemektir ki bu, aynadaki gözlerimde bile senin gözlerini görüyorum…
Mevsim ne olursa olsun, her sağanak yağmurda, sana koşuyorum ben, yalın ayak bir çocuk masumluğunda…
Yüreğime sığmayan aşkını, beynim almıyor!…Geçen bunca zamana rağmen, içimde küllenmeyen aşkın!!! Seni görsem, seni duysam, bunca özleminle hasretinle doluyken, olduğum yere düşer bayılırım herhalde!…
Sen bilirsin yüreğimin kumdan kalelerini!!! Güçlü gözüken ama bir o kadar da duygusal yürek kalelerim…
Özgürlük diye satır satır bağırırken, ömrümün en büyük esaretini senin aşkınla giyinmişim üzerime!!! Hasretin çekilecek dert değil, Sevgiliiiiiiiiii!!!…
Rüzgarlar kokunu getiriyor burnuma, hasret kilitliyor kalp kapılarımı…
Dağ tepesinde kekik kokusu, gün ortasında yağmurla gelen toprak kokusu, geceleri parmaklarıma sinmiş sigara kokusu oluyor kokun!!!
Hasretin beyaz sayfalardaki mürekkep izi, gözümden akıp ağzıma gelen gözyaşlarımın tuzlu tadı oluyor!…
Sen geliyorsun rüyalarıma, EŞKİYA URBALARINLA…
Hasretin düşüyor, en yıldızsız gecedeki dolunayın gözlerine… Sesin geliyor kulaklarımaa… Gecenin en sessizliğinde, yüreğimi delip geçen bir mermiye benzeyen sesin…
Kulağıma gelen senin sesin mi yoksa, hasretinle yüreğimde kopan fırtınaların sesi mi, inan bilmiyorum!!!
Gözlerini görüyorum, gözbebeklerimde… Hasretinle baştan ayağı sen olmuş hallerimde!
Hani olmaz ya, olsun istiyorum!!! Çık gel, istiyorum!!!
MEKTUP...
Keşke kendimi, içinde bulunduğum durumu anlatabilseydim sana;
korkularımı, umutlarımı, bazı geceler nasıl çaresizliğime sarıldığımı...Sana göre ben hep çok güçlüydüm. Ben hayata devam ediyor, üzülmüyor, acı çekmiyorum sence. Çünkü ben her şeye rağmen gülümsüyorum hayata inadına.Ama unuttuğun ne biliyor musun? Ben ağlayamam ki... Benim göz yaşlarım gülüşlerimdir. Kendi mutsuzluğuma, kendi karanlığıma kimse ortak olmasın insanlar, mutlu olsun isterim. insanlar gülsün... insanlar sevsin, sevilsin; gözlerinden hırs, yüreklerinden nefret silinsin!Bilmen lazımdı sana bir şey olursa yanında olacağımı; elini tutup, gözlerinin içine bakarak "geçti!"diyeceğimi... Bir anlık sevmediğimi, sevdiğime yalan söylediğimi , ayrılmak zorunda olduğumuzu...
Umutsuzluk bir hastalıktır bilirim, gün gelir mutsuzluğa alışır insan, kılını kıpırdatmaz kurtulmak için! Cevabı verilecek sorular artık yoktur..Ama Vazgeçmelisin Artık... Yürekler daha fazla yanmadan, kırmadan, ncitip incinmeden ve hala seviyorken, vazgeçmen gerekir.
Biliyorum kolay değil istediğim.. Sen beni, ben seni bu kadar severken kolay değil bu istediğim.. Birbirimiz için kendimizi yıprattık hep..Hep diğerimiz için di düşündüklerimiz. Mutlu olmalı, onun istedikleri olmalı.. Sanırım bu yüzden, "biz" olmayı beceremedik bir aradayken...
Ve biliyorum ki artık "biz" hiç var olmayacak...
Birbirimizi severken ayrıldık biliyorum bu mesajı daha erken atmalıydım.
Senin bilmediğin bilmeni istemediğim bir şey oldu yalan söyledim sana.
Geçti gitti artık... Ama benim için değişmeyen ve asla değişmeyecek bir "Sen" var
bir de ölümüne istediğim senin mutluluğun.....
BİTTİ.......
Ben bütün olmazları olur kılmak için mücadele ederken,
sen kendi çizdiğin yolda,
benim duygularımı önemsemeden yürümeye devam ettin.
Görmedin ya da görmek istemedin
“bize” dair çabalarımı…
Ben ağlarken ağlamadın hiç...!
Canım senin yüzünden yanarken,
”bunu ona yapmamalıydım” demedin...!
Senin için tek haklı vardı, o da sendin.
Yaptığın her yanlışın için hazırda bir bahanen olurdu nasıl olsa.
Gecelerin koynunda savaşarak heba ettiğim
saatlerin her saniyesine söylediğin cümleleri mühürledim ben.
Hiçbir şeyi unutmam demiştim sana.
Bil ki unutmadım.
Unutmadıklarımla sarmaş dolaş
geleceğimi adımlarken,
kabullenmesi gönlüme zor olsa da bir karar aldım ben.
Aslında yaşadığım haksız acıların tek mesulü benim.
Seni ne kadar sevdiğimi
ve senin için neleri göze alabileceğimi
sana söylediğim için hatalıyım.
Çünkü sen benden emin olmanın rahatlığıyla
bu kadar vurdumduymaz yaşadın.
” Ben ne yaparsam yapayım,benden vazgeçmez “dedin.
Lakin yanıldın yar
belki de hayatında ilk defa yanıldın…
Sensizliğe giden yollara girer girmez yazdığım
bu satırlar şahidim olsun sevdiğim…
Yaptıklarınla ve yapmadıklarınla bitirdiğin sabrım,
yüreğimde sana dair beslediğim sevdamın
feryatlarını duymadı bile...
” bitti” dedi.
Bitirmeliydim…
Benim söylemeye gücüm yok…
Tükenen sabrımın emrini gönderiyorum sana gözyaşlarımla…
BİTTİ…
Bundan böyle yokum hayatında…
sen kendi çizdiğin yolda,
benim duygularımı önemsemeden yürümeye devam ettin.
Görmedin ya da görmek istemedin
“bize” dair çabalarımı…
Ben ağlarken ağlamadın hiç...!
Canım senin yüzünden yanarken,
”bunu ona yapmamalıydım” demedin...!
Senin için tek haklı vardı, o da sendin.
Yaptığın her yanlışın için hazırda bir bahanen olurdu nasıl olsa.
Gecelerin koynunda savaşarak heba ettiğim
saatlerin her saniyesine söylediğin cümleleri mühürledim ben.
Hiçbir şeyi unutmam demiştim sana.
Bil ki unutmadım.
Unutmadıklarımla sarmaş dolaş
geleceğimi adımlarken,
kabullenmesi gönlüme zor olsa da bir karar aldım ben.
Aslında yaşadığım haksız acıların tek mesulü benim.
Seni ne kadar sevdiğimi
ve senin için neleri göze alabileceğimi
sana söylediğim için hatalıyım.
Çünkü sen benden emin olmanın rahatlığıyla
bu kadar vurdumduymaz yaşadın.
” Ben ne yaparsam yapayım,benden vazgeçmez “dedin.
Lakin yanıldın yar
belki de hayatında ilk defa yanıldın…
Sensizliğe giden yollara girer girmez yazdığım
bu satırlar şahidim olsun sevdiğim…
Yaptıklarınla ve yapmadıklarınla bitirdiğin sabrım,
yüreğimde sana dair beslediğim sevdamın
feryatlarını duymadı bile...
” bitti” dedi.
Bitirmeliydim…
Benim söylemeye gücüm yok…
Tükenen sabrımın emrini gönderiyorum sana gözyaşlarımla…
BİTTİ…
Bundan böyle yokum hayatında…
Hoşçakal Gönlümün Nazlısı
Gidiyorum buralardan yalınayak ve üzgün
önümdeki uçurumlara aldırmadan
varsın hayallerim kurduğum yerde kalsın
o gerçekleşmeyen hayallerim.
ardımda yaralı bir yürek
kederli bir ömür
ve yoksul anılar bırakarak
çekip gidiyorum sevdiğim
hoşçakal gönlümün nazlısı, bağrımın sızısı
hoşçakal
gidiyorum başım önümde, gözümde nem
duramam artık ey aşk, ey sevdiğim
hüzne ve kedere boğulduğum bu şehirde
duramam
hiç bir anı kabul etmiyor beni
bedenim buz gibi soğuk
yüreğim param parça keder
kış kadar soğuk ellerim
ardımda yoksul bir sevda
ve bana ait ne varsa
bırakıp gidiyorum sevdiğim
hoşça kal anlımın yazısı, kaderimin küskünü
hoşçakal
bütün yaprakları dökülmüş
dalları kırılmış bir ağaç gibi hıçkırarak
ve bırakarak ardımdan sırtımı yasladığım
çınar ağacını yaslı
meçhule giden acılar yüklü bir gemide
uğuldayan rüzgarlara sarıp sesimi
şarkıların sustuğu, aşkların vurulduğu
limanlara gidiyorum sevdiğim
hoşça kal kırık sazım, sevdamın yaralı türküsü
hoşçakal
bir yıldız daha kaymadan gözlerimden
yüreğimden bir arzu daha sönmeden
gidiyorum ey aşk, ey sevdiğim
bir daha yağmamalı bu ihanet yağmurları
ağlamamalı bu yürek bir daha
bir acıyı, başka bir acıyla sarıp
alıp dağların ve yıldızların gölgesini
yüzümde kış, bakışlarımda kar
yorgun akan bir ırmak misali
kimsesiz sokaklara bırakıp yanlızlığımı
gidiyorum sevdiğim
hoşça kal gecelerimin yıldızı, karlı dağların yalnız kızı
hoşça kal
bütün borçlarını ödedim bu sokakların, alacağımı aldım
geri dönmez bir mevsimdeyim artık, duramam ey aşk
bu şehre sığamam bu hüzünle
yoksa acılar üşütür beni
kar kavurur anılarımı
donar bakışlarım
üşürüm... üşürüm ey aşk
sorma nereye, hangi dağın ardına?
ne kadar uzağa varır yolum?
kim yoldaş olur bana ?
dönüp gelir miyim yine bahar geldiğinde ?
çiçek açtığında mor dağlar
sorma
hosçakal iki gözüm, gönlümün sultanı yar
her sabah gülüşünden öptüğüm, saçlarını okşadığım her gece
hoşçakal
artık vakit tamam
sazımdaki hüznü
içimdeki sızıyı
boynu bükük karanfilimi
ve yüreğimin yangınını bırakıp rüzgarlara
sırılsıklam yalnızlığımı alıp yanıma gidiyorum
hoşça kal bağrımın ateşi, kalbimin ahı, mühür gözlü yar
hoşçakal
önümdeki uçurumlara aldırmadan
varsın hayallerim kurduğum yerde kalsın
o gerçekleşmeyen hayallerim.
ardımda yaralı bir yürek
kederli bir ömür
ve yoksul anılar bırakarak
çekip gidiyorum sevdiğim
hoşçakal gönlümün nazlısı, bağrımın sızısı
hoşçakal
gidiyorum başım önümde, gözümde nem
duramam artık ey aşk, ey sevdiğim
hüzne ve kedere boğulduğum bu şehirde
duramam
hiç bir anı kabul etmiyor beni
bedenim buz gibi soğuk
yüreğim param parça keder
kış kadar soğuk ellerim
ardımda yoksul bir sevda
ve bana ait ne varsa
bırakıp gidiyorum sevdiğim
hoşça kal anlımın yazısı, kaderimin küskünü
hoşçakal
bütün yaprakları dökülmüş
dalları kırılmış bir ağaç gibi hıçkırarak
ve bırakarak ardımdan sırtımı yasladığım
çınar ağacını yaslı
meçhule giden acılar yüklü bir gemide
uğuldayan rüzgarlara sarıp sesimi
şarkıların sustuğu, aşkların vurulduğu
limanlara gidiyorum sevdiğim
hoşça kal kırık sazım, sevdamın yaralı türküsü
hoşçakal
bir yıldız daha kaymadan gözlerimden
yüreğimden bir arzu daha sönmeden
gidiyorum ey aşk, ey sevdiğim
bir daha yağmamalı bu ihanet yağmurları
ağlamamalı bu yürek bir daha
bir acıyı, başka bir acıyla sarıp
alıp dağların ve yıldızların gölgesini
yüzümde kış, bakışlarımda kar
yorgun akan bir ırmak misali
kimsesiz sokaklara bırakıp yanlızlığımı
gidiyorum sevdiğim
hoşça kal gecelerimin yıldızı, karlı dağların yalnız kızı
hoşça kal
bütün borçlarını ödedim bu sokakların, alacağımı aldım
geri dönmez bir mevsimdeyim artık, duramam ey aşk
bu şehre sığamam bu hüzünle
yoksa acılar üşütür beni
kar kavurur anılarımı
donar bakışlarım
üşürüm... üşürüm ey aşk
sorma nereye, hangi dağın ardına?
ne kadar uzağa varır yolum?
kim yoldaş olur bana ?
dönüp gelir miyim yine bahar geldiğinde ?
çiçek açtığında mor dağlar
sorma
hosçakal iki gözüm, gönlümün sultanı yar
her sabah gülüşünden öptüğüm, saçlarını okşadığım her gece
hoşçakal
artık vakit tamam
sazımdaki hüznü
içimdeki sızıyı
boynu bükük karanfilimi
ve yüreğimin yangınını bırakıp rüzgarlara
sırılsıklam yalnızlığımı alıp yanıma gidiyorum
hoşça kal bağrımın ateşi, kalbimin ahı, mühür gözlü yar
hoşçakal
Çok Sevdim Diyemi Kaybettim Seni ? ...
Nedenini bilmiyorum,
Ama...
Bugün herzamankinden daha çok ihtiyacım var sana...
Çok eksiğim bugün...Yine batıyor güneşle birlikte kayboluyor tüm direncim,umutlarım!'Ben artık onsuz yapabiliyorum...!dediğim günler toz duman olup yapıştı yine boğazıma,Nedense tutamıyorum sensizliğin çıldırtan isyanını bugün!..Damlıyor gözyaşlarım...
Bak,
Yine çekildi;
Evli evine,köylü köyüne!
Nedenini bilmiyorum,ama;
Evsiz,köysüz kaldım bugün,bu gece...!
Herkes sığınacak bir çatı buldu gerçek benliklerde,bense sensizliğin kimliksiz çatısına sığındım yine...Bana gelen tüm yollar kapandı,yolsuz kaldında dönemedin mi?Yoksa çıkar bi yol mu buldun kendine!!!Bilmiyorum sebebini,sonucunu çok yanlızım bu gece...
Çözülmeyen düğüm,
Kanıtlanamayan suçlar gibi sensizlik...
Yetmiyor yaşamaya,
Bi ben bi de sensizlik...
Nedenini bilmiyorum,ama;
Çok koyuyor bugün,bu gece bu bilinmezlik!
Herşeyi bi nedene bağladımda,bi olmayışını bağlayamadım sonuca...Belki de bunun için acıtıyor bu denli,kıvrandırıyor....Çok sevdim diye mi kaybettim seni,çok sevilemedim diye mi...Tüm sessiz çığlıklarıma inat bozuyorum gizli suskunluğumu ...
Ama...
Bugün herzamankinden daha çok ihtiyacım var sana...
Çok eksiğim bugün...Yine batıyor güneşle birlikte kayboluyor tüm direncim,umutlarım!'Ben artık onsuz yapabiliyorum...!dediğim günler toz duman olup yapıştı yine boğazıma,Nedense tutamıyorum sensizliğin çıldırtan isyanını bugün!..Damlıyor gözyaşlarım...
Bak,
Yine çekildi;
Evli evine,köylü köyüne!
Nedenini bilmiyorum,ama;
Evsiz,köysüz kaldım bugün,bu gece...!
Herkes sığınacak bir çatı buldu gerçek benliklerde,bense sensizliğin kimliksiz çatısına sığındım yine...Bana gelen tüm yollar kapandı,yolsuz kaldında dönemedin mi?Yoksa çıkar bi yol mu buldun kendine!!!Bilmiyorum sebebini,sonucunu çok yanlızım bu gece...
Çözülmeyen düğüm,
Kanıtlanamayan suçlar gibi sensizlik...
Yetmiyor yaşamaya,
Bi ben bi de sensizlik...
Nedenini bilmiyorum,ama;
Çok koyuyor bugün,bu gece bu bilinmezlik!
Herşeyi bi nedene bağladımda,bi olmayışını bağlayamadım sonuca...Belki de bunun için acıtıyor bu denli,kıvrandırıyor....Çok sevdim diye mi kaybettim seni,çok sevilemedim diye mi...Tüm sessiz çığlıklarıma inat bozuyorum gizli suskunluğumu ...
Herşeye Rağmen..
Hayatta bu kadar mutlu olmayı gerektiren şeyler varken
Üzülmek niye, kendimize eziyet çektirmek niye
Bir düşünün sizi mutlu edebilecek ne kadar çok şey var
Bir bebeğin gülüşü, sevdiğiniz insanın sizi sımsıkı sarması
Annenizin şefkatli kucağı
Daha yüzlerce küçük olay sizi mutlu edebiliyor
Hayatı sevin, her dakikanızı, her saniyenizi doya doya yaşayın
Çünkü hayat ulaşılmak istenen bir yoldur ve
Bu yolun uzunluğu hiç bilinmez , siz bu yolda ilerlersiniz
Karşınıza bir engel çıkar , siz bu engeli aşıp
Yolkunuza devam edersiniz,
Yada, bu engeli aşamazsınız
Ve bu sizin yolunuzun sonu olur yani ÖLÜM
Hayatınızın anlamını, ölümden dönen bir insana sorun
Yada ölmeyi bekleyen
Yaşamdan hiçbir umudu olmayan bir insana sorun
O zaman düşünün !! ,Değer mi üzülmeye
Bu güzelim hayatı doya doya yaşamak varken
Artık üzülmeyi bırakın ve GÜLÜN
Üzülmek niye, kendimize eziyet çektirmek niye
Bir düşünün sizi mutlu edebilecek ne kadar çok şey var
Bir bebeğin gülüşü, sevdiğiniz insanın sizi sımsıkı sarması
Annenizin şefkatli kucağı
Daha yüzlerce küçük olay sizi mutlu edebiliyor
Hayatı sevin, her dakikanızı, her saniyenizi doya doya yaşayın
Çünkü hayat ulaşılmak istenen bir yoldur ve
Bu yolun uzunluğu hiç bilinmez , siz bu yolda ilerlersiniz
Karşınıza bir engel çıkar , siz bu engeli aşıp
Yolkunuza devam edersiniz,
Yada, bu engeli aşamazsınız
Ve bu sizin yolunuzun sonu olur yani ÖLÜM
Hayatınızın anlamını, ölümden dönen bir insana sorun
Yada ölmeyi bekleyen
Yaşamdan hiçbir umudu olmayan bir insana sorun
O zaman düşünün !! ,Değer mi üzülmeye
Bu güzelim hayatı doya doya yaşamak varken
Artık üzülmeyi bırakın ve GÜLÜN
Günaydın yalnızlık kardeş ...
Günaydın,geceleri uğruna kadeh kaldırdığım akşamlar...Günaydın beni bir başıma şehrin tam göbeğine bırakıp giden umutlarım.Günaydınlar olsun kararmış bütün geleceğe.Günaydın,üzerime dertleri teker teker yığıp giden tüm sevgililerime...
Günaydın yalnızlık!Dün akşamdan balkonda kalmış birkaç beyaz peynir parçasını kemiriyor karıncalar,beyazlığından utanan tabağımdan.Boş bir kadeh duruyor tabağın hemen yanında...Devrilmiş...Dün gece felekten bir geceymiş diyesim geliyor ama.Boşver kardeş,deniz dün ki gibi kokmuyor değil mi?Günaydın yalnızlık kardeş...
Sandalyeme yaslanmışım sabahın bir köründe,yüzüme çarpa çarpa bir rüzgar geçiyor yanı başımdan,selamsız sabahsız geçip gidiyor.Yelkovan akrebin peşinde,yakalayabilene aşk olsun!Dalgalar teker teker şansını deniyor karaya çıkmak için ama olmuyor.Tüm çabalar sonuçsuz ama yılmıyor dalgalar.Bir daha bir daha...Günaydın yalnızlık kardeş...Bir ben bir de sen varız şimdi.Oturmuşuz, boğaza karşı tüttürmüşüz sigaraları...Yetmemiş birkaç kadeh kaldırmışız sabahın köründe.Midem iflas edercesine kıvranıyor ama mecalim yok bırakıp gitmeye bu boğazı,bu rüzgarı...
Gözlerimde geceden kalmış olmalı.Hala gecenin zifiri karanlığını taşıyor altında.Yanaklarım çökmüş,saçlarım bir gecede beyazladı sanki!Tutunacak bir dal bulsam sarılasım geliyor ama bulamıyorum.Olmuyor yalnızlık kardeş,olmuyor...Ağırlığı büsbütün çöküvermiş dünyanın sırtıma.Ezileceğim korkusu yok mudur kardeş?O ne menem bir iştir anlatamam.Serin bir yaz akşamı almışındır son kadehini eline,bir parça beyaz peynir nazlanarak suratına bakar,sen bir ah çekersin önce ,bir yudum almadan başlar damlamaya terler yaşlanmış alnından...
Yalnızlık kardeş...İşte şimdi günaydın...Gözlerimi yeni açıyorum bu dünyaya...Ömrüm mü kirleniyor yoksa ben boğazıma kadar batmış mıyım?Nefes alamıyorum,dar geliyor bu tenha sokaklar,bu evler bu binalar sıkıyor beni.Vapur sesleri acıklı bir haykırış gibi geliyor boğazdan serin serin.Havada puslu bir gizem var şimdi,günaydın diyebileceğim tek sensin yalnızlık!Umutlarım, “seni sevmiyorum” dedi dün gece rakı masasında.Sonra bir kenar mahalle süprüntüsü olup iniverdi merdivenlerden koşar adım.Balkonda sokağa baktığımda sade bir gölge olup uçuverdi sanki.Ölüm karanlık olandı ama siyah bir gölge,oyun denmiş dünyada yer arıyordu.
Bir tek sen kaldın şimdi kardeş.Baksana şehir nasıl uyanıyor ama...Martılar çoktan iş başı yapmış.Umutlar alabildiğine dağınık.Gökyüzü neşeli,güneş nazlı bir gelin...Her şey yeni baştan yazılıyor.Bir roman alınıyor kaleme şimdi ve ben yalnızlığı kardeş edinmiş bir fedakar ayyaş oluyorum kahraman olarak.Neyse boşversene bunları.Günaydın yine de sana yalnızlık kardeş...
Sustum! ...
Ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
kendimle konuşuyorum şimdi yalnız...
yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime
kimse duymuyor...
Sustum!
Bin ah sürüp dudaklarıma
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
sustu benimle deniz,
sustu deli dalgalar, sustu martılar...
umutlarımı sarıp rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne
kimse görmüyor...
Sustum!
Tam acılarımı haykıracaktım ki,
sustum
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
bir çığlık kanıyor demedim, en derininde yüreğimin...
içimdeki volkanları boğarak sustum!
açmadım kimselere yüreğimi
hançeri sadece kendime sapladım
sapladım ve sustum!
hüznü yüzümde,
acıları gözlerimde topladım sustum!..
Sustum!
sustu dudağımdaki şarkı,
gözlerimdeki şiir
yaraları yalayan rüzgar
sokaklarında kahrolduğum şehir
gözlerim konuşuyor yalnız!
Saçı ağarmış hayaller
nemli kirpiklerle
bulutlandığında gözlerim
gökte şimşek olup çakıyorum
kimse görmüyor...
Sustum!
tuz basıp yaralarıma!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi
yaslanıp yalnızlığın duvarına
gül döküp kalabalıklara her gece
kimsesiz geziyorum gönül ülkemi
kimse bilmiyor...
Sustum!
tam sevdiğimi haykıracaktım ki, sustum
sustu benimle gök, sustu dağ, sustu toprak
acılar konuşuyor şimdi yalnız
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor
tutup öldürüyorum içimdeki sevdaları bir bir
atıyorum uçurumlardan
kimse görmüyor
Ne zaman
dudaklarından öpmeye kalksam hayatı
saçlarını koklasam rüzgarların
içimde incecik bir sevgi ürperiyor
sarı hüzünler dökülüyor gönül bahçeme
gelmiyor beklediğim bahar
yaralar merhem tutmuyor
gözyaşı olup dökülüyorum kaldırımlara
kimse silmiyor
yağmur dinmiyor
sevdiğim bilmiyor
Sustum!
sustu benimle sarı sabır,
sustu hasret, sustu zaman
yalnız gözlerimle dokunuyorum hayata
kimse duymuyor
Sustum!
İçimde dalgalar kabardıkça volkanlar gibi
sustum
sustu dudağımdaki şiir
gözlerimdeki nehir
gönlümdeki yara
bulutlar haykırdı isyanımı
şimşekler haykırdı
sadece ben duydum
sadece ben
Ey beşiğini sallayıp boğduğum hayat
ey kucağımda büyütüp öldürdüğüm sevgi
yaralar merhem tutmuyor
geceler avutmuyor
ben sustum
acılarım konuşuyor yalnız
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor
Ben sustum!
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga
pencereme vuran yağmur damlaları
susmuyor dışarda inleyen rüzgar
yıldızlar küs
ay üzgün
yağmur dinmiyor
içimde binlerce şiir kanıyor her gece
kimse bilmiyor
kimse duymuyor
sustum!
sustu benimle sarı sabır, sustu hasret,
sustu hayat, sustu zaman
acılar konuşuyor yalnız
acılarım konuşuyor
kimse duymuyor...
duymuyor...
duymu...
duy...
kendimle konuşuyorum şimdi yalnız...
yalnız yüreğimle dokunuyorum sesime
kimse duymuyor...
Sustum!
Bin ah sürüp dudaklarıma
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
sustu benimle deniz,
sustu deli dalgalar, sustu martılar...
umutlarımı sarıp rüzgarlara
uzaklara savuruyorum her gece
yıldız yapıp serpiyorum gökyüzüne
kimse görmüyor...
Sustum!
Tam acılarımı haykıracaktım ki,
sustum
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
bir çığlık kanıyor demedim, en derininde yüreğimin...
içimdeki volkanları boğarak sustum!
açmadım kimselere yüreğimi
hançeri sadece kendime sapladım
sapladım ve sustum!
hüznü yüzümde,
acıları gözlerimde topladım sustum!..
Sustum!
sustu dudağımdaki şarkı,
gözlerimdeki şiir
yaraları yalayan rüzgar
sokaklarında kahrolduğum şehir
gözlerim konuşuyor yalnız!
Saçı ağarmış hayaller
nemli kirpiklerle
bulutlandığında gözlerim
gökte şimşek olup çakıyorum
kimse görmüyor...
Sustum!
tuz basıp yaralarıma!
ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
içinde volkanlar taşıyan bir derviş gibi
yaslanıp yalnızlığın duvarına
gül döküp kalabalıklara her gece
kimsesiz geziyorum gönül ülkemi
kimse bilmiyor...
Sustum!
tam sevdiğimi haykıracaktım ki, sustum
sustu benimle gök, sustu dağ, sustu toprak
acılar konuşuyor şimdi yalnız
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor
tutup öldürüyorum içimdeki sevdaları bir bir
atıyorum uçurumlardan
kimse görmüyor
Ne zaman
dudaklarından öpmeye kalksam hayatı
saçlarını koklasam rüzgarların
içimde incecik bir sevgi ürperiyor
sarı hüzünler dökülüyor gönül bahçeme
gelmiyor beklediğim bahar
yaralar merhem tutmuyor
gözyaşı olup dökülüyorum kaldırımlara
kimse silmiyor
yağmur dinmiyor
sevdiğim bilmiyor
Sustum!
sustu benimle sarı sabır,
sustu hasret, sustu zaman
yalnız gözlerimle dokunuyorum hayata
kimse duymuyor
Sustum!
İçimde dalgalar kabardıkça volkanlar gibi
sustum
sustu dudağımdaki şiir
gözlerimdeki nehir
gönlümdeki yara
bulutlar haykırdı isyanımı
şimşekler haykırdı
sadece ben duydum
sadece ben
Ey beşiğini sallayıp boğduğum hayat
ey kucağımda büyütüp öldürdüğüm sevgi
yaralar merhem tutmuyor
geceler avutmuyor
ben sustum
acılarım konuşuyor yalnız
yaralı gönlümün sızıları konuşuyor
Ben sustum!
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga
pencereme vuran yağmur damlaları
susmuyor dışarda inleyen rüzgar
yıldızlar küs
ay üzgün
yağmur dinmiyor
içimde binlerce şiir kanıyor her gece
kimse bilmiyor
kimse duymuyor
sustum!
sustu benimle sarı sabır, sustu hasret,
sustu hayat, sustu zaman
acılar konuşuyor yalnız
acılarım konuşuyor
kimse duymuyor...
duymuyor...
duymu...
duy...
Aşk Böyle Bir Şey Demek ki!!!
Eğer,
O'nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... Ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
Sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa
Ve O, her durduğunuz yerde duruyor,
Her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,
Hüzünlendikçe ağlıyorsa...
Dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu
Bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
Hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... Elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,
O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
Her şiirde anlatılan O'ysa... Her filmin kahramanı O...
Her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...
Bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez
Özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
İştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
İştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
Eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın
O olduğunu adınız gibi biliyorsanız. .. Mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız. ..
Kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
Özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
Hem kimseler duymasın, hem cümle âlem bilsin istiyorsanız. ..
O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... Ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
Gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
Bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...
Uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
Dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... Gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,
Bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,
Sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
O halde bugün sizin gününüz!..
Çok yaşayın ve de 'siz de görünüz.
O'nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... Ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
Sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa
Ve O, her durduğunuz yerde duruyor,
Her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,
Hüzünlendikçe ağlıyorsa...
Dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu
Bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
Hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... Elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,
O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
Her şiirde anlatılan O'ysa... Her filmin kahramanı O...
Her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...
Bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez
Özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
İştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
İştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
Eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın
O olduğunu adınız gibi biliyorsanız. .. Mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız. ..
Kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
Özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
Hem kimseler duymasın, hem cümle âlem bilsin istiyorsanız. ..
O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... Ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
Gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
Bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...
Uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
Dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... Gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,
Bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,
Sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
O halde bugün sizin gününüz!..
Çok yaşayın ve de 'siz de görünüz.
ANNENİN GÖZYAŞLARI...
Annenin Gözyaşları
Orta yaşlı kadın, evin içinde telaşlı bir haldeydi. Eşyaların yerini değiştiriyor, örtüleri düzeltiyor, arada bir mutfağa gidip pişmekte olan yemeğe bakıyor, tekrar salona dönüyordu. Sokaktan gelen her seste pencereye koşuyor, her duyduğu kapı zilinde de, başkasının zili olduğunu anlayıp üzülüyordu.
Başka şehirde iş bulan oğlu, hem uzak yerde olduğundan hem de izin alamadığından 2 aydır gelememişti. Orta yaşlı kadın, büyük bir özlemle oğlunun gelmesini ümit ediyor, kulağı zil sesinde, ayak sesinde telaşla bekliyordu. Her anneler gününde, çocuğunun “Anneciğim, anneler günün kutlu olsun” diyerek, boynuna sarılmasına öyle alışmıştı ki, sanki oğlu kapıdan giriverecek ve koşup boynuna sarılacaktı, sonra da onun için hazırladığı tatlılardan yiyecekti. Oysa oğlu geleceğini söylememişti ki. Kadın, boynu bükük düşündü, “-Ya gelmezse, ya izin alamadıysa. ” İçini özlem dolu bir alevin yalayıp geçtiğini hissetti.
Kadın sabahtan hazırlığa başlamıştı. . Telaşlı halini gören eşi, sorup durmuştu; ” Bu telaşın niye?” diye. Ama cevabını bir türlü alamamıştı. Sonunda da kadın; “-Bu gün evde işim çok, sen git-gez biraz” diye ısrar ederek, eşini rica-minnet dışarı çıkarmıştı. “Ya, telaşımın nedenini anlarsa, ya saatlerce beklediğim halde oğlum gelmezse” diye düşünmüştü. “Gelmezse” düşüncesiyle bir daha yüreği titremişti.
Saatler geçip gidiyordu, öğlen olmak üzereydi; “-Gelemiyorsan, bir telefon et bari, 'anneciğim' de. . ” İçinde sıkıntı artmaya başlamıştı; “-Anneler gününü kutlamak için bir telefon bile etmeyecek mi acaba? Ben böyle bekliyorum ama o belki hatırlamadı bile. 'Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur' sözü anneler için de geçerli olur mu hiç. Olamaz canım, bir telefon eder en azından. Hoş telefon yetmez, özledim yavrumu, kara gözlerini, yaramaz gülüşünü. Hıh. . yaramaz, dediğimi duysa yine darılır, 'Beni çocuk gibi sevme' der. Sanki nasıl seveceksem…”
Çocuğunu düşündükçe, onunla konuştuğunu düşündükçe yüzü gülüyor, farkında olmadan bir anda neşeleniyordu. Sonra duvardaki saate gözü takılıyor, yeniden durgunlaşıyordu. “-Gelmeyecek, telefon bari etse. . ” diye düşündü istemeye istemeye. “-Sesini bari duymuş olurum”. Tam böyle düşünürken, cep telefonunun sesiyle irkildi, omuzlarında bir yorgunluk, bakışlarında bir burukluk telefona uzandı. , ekranına baktı, arayan oğluydu.
Sevinmeli miydi? sevinemedi. …acaba …acaba gelemeyeceğini söylemek için mi aramıştı. Telefonda kutlayıp geçecek miydi anneler gününü, sarılamayacak mıydı yavrusuna?
Açtı telefonu;
-Alo. .
-Alo, nasılsın anneciğim?
-Sağol yavrum, sen nasılsın?
-İyiyim anneciğim.
-Ne yapıyorsun, işler nasıl?
-Biraz zor oldu ama alıştım, hem bu şehre, hem de işe alıştım.
-Öyle mi yavrucuğum.
Söylemiyordu işte ne telefonda kutluyordu, ne de gelmiyeceğini söylüyordu. Sonunda dayanamayıp sordu;
-İzin aldın mı yavrum?
-Evet anneciğim, izin aldım. Sen nerden bildin.
-Nerden mi, anneler günü için izin almadın mı?
-Ha, anneler günü doğru ya. Anneler günün kutlu olsun anneciğim.
-Sen sen. . bunun için izin almadın mı?
-Ah anneciğim, çok sevdiğim, benim için çok önemli bir bayanı görmeye gideceğimi söyledim. Şefim de izin verdi. Şimdi onun yanına gidiyorum.
Orta yaşlı kadın durakladı, sesine hakim olmaya çalıştı.
-Öyle mi, nasıl biriymiş bu?
-Anneciğim, emin ol bana, senin daha önce yaptığın yemeklerden daha lezzetlisini, daha önce yaptığın tatlılardan daha tatlısını yapmıştır, beni bekliyor şimdi.
-Ben… şey… tamam yavrucuğum. Şey, umarım o da seni seviyordur.
-Sevdiğine eminim anne, zaten bu ilk iznimi sırf onu görmek için aldım. Babam nerde anne?
-Dışardaydı yavrum. Hah. . kapı çalıyor, sanırım baban geldi.
-Tamam anne selam söyle, ben de mis gibi kokuların geldiği, dünya da en çok değer verdiğim bir dünya güzelinin kapısındayım.
-Tamam yavrum, söylerim. Sonra yine ara yavrum. Allah'a emanet ol.
Telefonu kapattı. Oysa ne kadar özlemişti oğlunu, ne kadar görmek istiyordu. Kapıya eli uzanırken, gözünden süzülen yaşlara engel olamıyordu.
Kapıyı açtığında, boynuna atılan oğlunun “-Canım anneciğim, anneler günün kutlu olsun!” diye bağırması sanki bir rüya sahnesiymiş gibi geldi. Oğlu; “-Anneciğim, seni sevindirecek bir sürpriz yapayım dedim, lütfen ağlama” dese de, annesi sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Orta yaşlı kadın, evin içinde telaşlı bir haldeydi. Eşyaların yerini değiştiriyor, örtüleri düzeltiyor, arada bir mutfağa gidip pişmekte olan yemeğe bakıyor, tekrar salona dönüyordu. Sokaktan gelen her seste pencereye koşuyor, her duyduğu kapı zilinde de, başkasının zili olduğunu anlayıp üzülüyordu.
Başka şehirde iş bulan oğlu, hem uzak yerde olduğundan hem de izin alamadığından 2 aydır gelememişti. Orta yaşlı kadın, büyük bir özlemle oğlunun gelmesini ümit ediyor, kulağı zil sesinde, ayak sesinde telaşla bekliyordu. Her anneler gününde, çocuğunun “Anneciğim, anneler günün kutlu olsun” diyerek, boynuna sarılmasına öyle alışmıştı ki, sanki oğlu kapıdan giriverecek ve koşup boynuna sarılacaktı, sonra da onun için hazırladığı tatlılardan yiyecekti. Oysa oğlu geleceğini söylememişti ki. Kadın, boynu bükük düşündü, “-Ya gelmezse, ya izin alamadıysa. ” İçini özlem dolu bir alevin yalayıp geçtiğini hissetti.
Kadın sabahtan hazırlığa başlamıştı. . Telaşlı halini gören eşi, sorup durmuştu; ” Bu telaşın niye?” diye. Ama cevabını bir türlü alamamıştı. Sonunda da kadın; “-Bu gün evde işim çok, sen git-gez biraz” diye ısrar ederek, eşini rica-minnet dışarı çıkarmıştı. “Ya, telaşımın nedenini anlarsa, ya saatlerce beklediğim halde oğlum gelmezse” diye düşünmüştü. “Gelmezse” düşüncesiyle bir daha yüreği titremişti.
Saatler geçip gidiyordu, öğlen olmak üzereydi; “-Gelemiyorsan, bir telefon et bari, 'anneciğim' de. . ” İçinde sıkıntı artmaya başlamıştı; “-Anneler gününü kutlamak için bir telefon bile etmeyecek mi acaba? Ben böyle bekliyorum ama o belki hatırlamadı bile. 'Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur' sözü anneler için de geçerli olur mu hiç. Olamaz canım, bir telefon eder en azından. Hoş telefon yetmez, özledim yavrumu, kara gözlerini, yaramaz gülüşünü. Hıh. . yaramaz, dediğimi duysa yine darılır, 'Beni çocuk gibi sevme' der. Sanki nasıl seveceksem…”
Çocuğunu düşündükçe, onunla konuştuğunu düşündükçe yüzü gülüyor, farkında olmadan bir anda neşeleniyordu. Sonra duvardaki saate gözü takılıyor, yeniden durgunlaşıyordu. “-Gelmeyecek, telefon bari etse. . ” diye düşündü istemeye istemeye. “-Sesini bari duymuş olurum”. Tam böyle düşünürken, cep telefonunun sesiyle irkildi, omuzlarında bir yorgunluk, bakışlarında bir burukluk telefona uzandı. , ekranına baktı, arayan oğluydu.
Sevinmeli miydi? sevinemedi. …acaba …acaba gelemeyeceğini söylemek için mi aramıştı. Telefonda kutlayıp geçecek miydi anneler gününü, sarılamayacak mıydı yavrusuna?
Açtı telefonu;
-Alo. .
-Alo, nasılsın anneciğim?
-Sağol yavrum, sen nasılsın?
-İyiyim anneciğim.
-Ne yapıyorsun, işler nasıl?
-Biraz zor oldu ama alıştım, hem bu şehre, hem de işe alıştım.
-Öyle mi yavrucuğum.
Söylemiyordu işte ne telefonda kutluyordu, ne de gelmiyeceğini söylüyordu. Sonunda dayanamayıp sordu;
-İzin aldın mı yavrum?
-Evet anneciğim, izin aldım. Sen nerden bildin.
-Nerden mi, anneler günü için izin almadın mı?
-Ha, anneler günü doğru ya. Anneler günün kutlu olsun anneciğim.
-Sen sen. . bunun için izin almadın mı?
-Ah anneciğim, çok sevdiğim, benim için çok önemli bir bayanı görmeye gideceğimi söyledim. Şefim de izin verdi. Şimdi onun yanına gidiyorum.
Orta yaşlı kadın durakladı, sesine hakim olmaya çalıştı.
-Öyle mi, nasıl biriymiş bu?
-Anneciğim, emin ol bana, senin daha önce yaptığın yemeklerden daha lezzetlisini, daha önce yaptığın tatlılardan daha tatlısını yapmıştır, beni bekliyor şimdi.
-Ben… şey… tamam yavrucuğum. Şey, umarım o da seni seviyordur.
-Sevdiğine eminim anne, zaten bu ilk iznimi sırf onu görmek için aldım. Babam nerde anne?
-Dışardaydı yavrum. Hah. . kapı çalıyor, sanırım baban geldi.
-Tamam anne selam söyle, ben de mis gibi kokuların geldiği, dünya da en çok değer verdiğim bir dünya güzelinin kapısındayım.
-Tamam yavrum, söylerim. Sonra yine ara yavrum. Allah'a emanet ol.
Telefonu kapattı. Oysa ne kadar özlemişti oğlunu, ne kadar görmek istiyordu. Kapıya eli uzanırken, gözünden süzülen yaşlara engel olamıyordu.
Kapıyı açtığında, boynuna atılan oğlunun “-Canım anneciğim, anneler günün kutlu olsun!” diye bağırması sanki bir rüya sahnesiymiş gibi geldi. Oğlu; “-Anneciğim, seni sevindirecek bir sürpriz yapayım dedim, lütfen ağlama” dese de, annesi sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
BAĞLANMAYACAKSIN...
Bağlanmayacaksın bir şeye
Öyle körü körüne
"O olmazsa yaşayamamâ? demeyeceksin
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin Oâ??nu sevdiğinden..
Çok sevmezsen,
Çok acımazsın,
Çok sahiplenmeyince,
Çok aitte olmazsın hem.
Çalıştığın binayı,
Masanı,telefonunu,kartvizitini
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi,ayı,yıldızları
Mesela kuzey yıldızı,
Senin yıldızın olacak.
â??O benim â?? diyeceksin,
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerinâ?¦
Mesela,gökkuşağı senin olacak,
İllede bir şeye ait olacaksan,
Renklere ait olacaksın,
Mesela turuncuya,
Yada pembeye,
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Senin değillermiş gibi davranacaksın,
Hem hiçbir şeyin olmazsa,
Kaybetmektende korkmazsın,
Onlarsızda yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın,
Çok eşyan olmayacak mesela evinde,
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İllede bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin,
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak?
CAN YÜCEL....
Öyle körü körüne
"O olmazsa yaşayamamâ? demeyeceksin
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin Oâ??nu sevdiğinden..
Çok sevmezsen,
Çok acımazsın,
Çok sahiplenmeyince,
Çok aitte olmazsın hem.
Çalıştığın binayı,
Masanı,telefonunu,kartvizitini
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi,ayı,yıldızları
Mesela kuzey yıldızı,
Senin yıldızın olacak.
â??O benim â?? diyeceksin,
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerinâ?¦
Mesela,gökkuşağı senin olacak,
İllede bir şeye ait olacaksan,
Renklere ait olacaksın,
Mesela turuncuya,
Yada pembeye,
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Senin değillermiş gibi davranacaksın,
Hem hiçbir şeyin olmazsa,
Kaybetmektende korkmazsın,
Onlarsızda yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın,
Çok eşyan olmayacak mesela evinde,
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İllede bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin,
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak?
CAN YÜCEL....
YÜREK ÇOK KÜÇÜK,ÇARELERSE ÇARESİZ...
Bu acılar bize göre değil
Yürek çok kücük çareler çaresiz
Hiç bu kadar çaresiz kalmamıştım daha önce
Hayat ellerimden akıp gidiyor
Ben öylece izliyorum
Sadece kaçıp giden günlerin ardından elim kolum bağlı bakıyorum
Yastıklarım sırıksıklam gözyaşımla yıkanıyor hergece
Yakıyor yanaklarımı tuzu ama içim daha çok mu yanıyo ne
Kırılmaya alıştıda bu minik kalbim
Artık kırılan kalbim değil ki
Sen benim hayatımı gençliğimi ömrümü yakıp geçiyosun yar
Hani hep mutlu olacaktık
Heni hep çok ama çok sewicektin
Verdiğin sözleri çok çabuk unuttun be
Düşmanın değilim ki ben sewdiğinim yarinim canınımdı ya hani
Neden düşman gibi davranıyorsun
Hah hoş senin yaptığını düşman yapmazdı bana o bile merhamet eder gençliği Ziyan ömrü harab beni talan etmezdi
Şidi tükenen sewgimle sana ne kadar daha dayanır bu can bilmliyorum
Elimdeki son silahla sana direniyorum
Herşeyi sadece zamana bırakıp senle savaşı kesiyorum
Artık elinden geleni ardına koyma
Çünkü artık seni sewmiyorum
Sevmediğim içinde yaptığın hiçbirşeye üzülmüyorum
Eğer canınsam dedğin gibi
Silkelen toparlan ve gözlerimdeki yaşama sewincini gör
Yok ben bildiğimi okurum diyosan
Haberin olsun bu saf kız çoktan uyandı uykusundan
Gidiyorum deli yarim sende gözlerini açmazsan
Artık kapkara gecelerde bekklemektan yoruldum
Hayalinle konuşmaktan yoruldum
Ya deli gibi benim gibi sew
Yada çık git hayatımdan
ARTIK TÜKENİYOR SANA OLAN AŞKIM
Ya Deli Gİbi SEv YaDA ÇıK Gİt HayaTımDan..
İNSAN OLMAK....
Insan olmanin degerlerini yitirmis, sagini solunu , önünü arkasini sirf
ait olma duygusunu tatmin etmek için insan kimliginden uzaklasip
kendisine örülen kimlikleri tasiyan, öz benliklerini yitirmis bir yigin
canli haline gelmis insanlara.
Unutmamalisiniz ki Herhangi bir dine, dile, milliyete, inanca mensup olmadan önce asil kimliginiz INSAN'di.Tercihlerinizle yitirdiginiz insan kimliginin önüne geçmis olan siyasi, dini ve ideolojik fikir ve dayatmalariniz hem kendinize hem topluma zarar vermektedir.
Bugün bütün dünyadaki canlilarin "konusan, yazan, düsünen" aradigi mutluluk kavrami Insan kelimesi ardina gizlenmistir. Insan olmanin erdeminin ardina. Bugün dünün devami ve yarinin baslangici bütün dünyada tüm siyasi ve dini olusumlar kendi fikir ve eylemlerini ön plana çikarmak, akilda kalmak, hayatlara ambargo koymak adina trilyonlarca para harcamaktadir.
Bu kimlik olusturmak çalismasi insana ve yasama zarar vermekten baska bir ise yaramamaktadir. Insan olmak kriterinin önüne konulan kimliklerin devamini saglamak için; kilise, havra, cami, ibadet evleri neden yapilir? Allah'a yakin olmak için mi? Asla. Insanlari bir arada tutmak ve diger inançlara baskin gelmek ve adet olarak çok görünmek için.
Birine insan olmayi ve insanca yasamayi ögretirseniz ögretilerinizle o insan zaten cenneti yasar ve yasatir. Oysa siz onu cennete gitmenin yolunun kapanmak, ibadet etmek, dava ugruna savasmak ve ölmek olduguna ikna ederseniz "ki olan bu" disarida kalan insanlara kin duymaya yada onlari kazanmak için çalismaya baslar. Iste savaslar, kavgalar, ayrismalar, bölünmeler, ölümler ve mutsuzluklar buradan yola çikar.
Biliyor musunuz?
Türk, Kürt, Laz, Ermeni, Azeri, Çerkes, Sirp, Rus, Japon, Çinli, Afrikali, Amerikali olmadan önce INSAN vardi. Ilk o vardi. Musevi, Yahudi, Hiristiyan, Müslüman, Budist, Hinduizm, Sintoizm, Taoizim yokken de INSAN vardi. Gelecekte de bunlar olmayacak.
Öldükten sonra, herkes INSAN.
Bir mezar gördügünüzde yatan kisinin dinini, cinsiyetini, teninin rengini, kimligini düsünmezsiniz o sadece bir INSAN'dir.Su halinize bakin Erdemlerinizi yitirmis insanliginizdan kopmus hayvansi içgüdüleri bile atletmis davranislarinizla dünyayi, yasami, gelecegi ve evrendeki diger tüm güzellikleri kirletmeye israrla devam ediyorsunuz.
Baris olmadan, sevgi olmadan, ask olmadan, savas olmadan, ölüm olmadan öncede INSAN vardi. Karsi cins diye görüp cinsel hazlarla yogrulup her bakis açisini apis arasina indirgeyip varlik olma bilincini asagilayip saçinin teline varana kadar kapatan zihniyetten öncede INSAN vardi. Unutmayin ki Ilk insan Allah'in karsisinda çiplakti.
Düsündüm de
Anne, baba, abla, abi, kardes, dayi, amca, teyze, hala olmadan önce INSAN vardi.
Hümanist, realist, komünist, sosyalist, Kemalist, bütün ist'lerden önce INSAN vardi. Birinci, ikinci, üçüncü, sona kalan, ortada giden, tutan, çeken, iten döven olmadan önce INSAN vardi.
Sunni, Hanefi, Hanbeli, Maliki, Safi, Alevi, Süryani, Musevi, Yahudi olmadan önce INSAN vardi.
Milliyetçi, dinci, liberal, muhafazakar, sosyal demokrat olmadan önce INSAN vardi.
Simdi Kendi güzelliginden, nurundan, isigindan kopmus sürüler var. Asik Nimri Dede ne güzel söz söylemis
Megerse Ask Imis Canin Mayasi
Ona Mihrab Olmus Kasin Arasi
Hakkin Isledigi Kudret Boyasi
Yüzde Ben Bir Insan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim
INSAN OLMAK IÇIN YOLA ÇIKANLAR DIGER YASAMLARI AYDINLATMAK IÇIN YÜREKLERINDEKI VE YÜZLERINDEKI ISIKLARI YAKMALILAR. Insan'ca Kalmaniz Dilegiyle.
Unutmamalisiniz ki Herhangi bir dine, dile, milliyete, inanca mensup olmadan önce asil kimliginiz INSAN'di.Tercihlerinizle yitirdiginiz insan kimliginin önüne geçmis olan siyasi, dini ve ideolojik fikir ve dayatmalariniz hem kendinize hem topluma zarar vermektedir.
Bugün bütün dünyadaki canlilarin "konusan, yazan, düsünen" aradigi mutluluk kavrami Insan kelimesi ardina gizlenmistir. Insan olmanin erdeminin ardina. Bugün dünün devami ve yarinin baslangici bütün dünyada tüm siyasi ve dini olusumlar kendi fikir ve eylemlerini ön plana çikarmak, akilda kalmak, hayatlara ambargo koymak adina trilyonlarca para harcamaktadir.
Bu kimlik olusturmak çalismasi insana ve yasama zarar vermekten baska bir ise yaramamaktadir. Insan olmak kriterinin önüne konulan kimliklerin devamini saglamak için; kilise, havra, cami, ibadet evleri neden yapilir? Allah'a yakin olmak için mi? Asla. Insanlari bir arada tutmak ve diger inançlara baskin gelmek ve adet olarak çok görünmek için.
Birine insan olmayi ve insanca yasamayi ögretirseniz ögretilerinizle o insan zaten cenneti yasar ve yasatir. Oysa siz onu cennete gitmenin yolunun kapanmak, ibadet etmek, dava ugruna savasmak ve ölmek olduguna ikna ederseniz "ki olan bu" disarida kalan insanlara kin duymaya yada onlari kazanmak için çalismaya baslar. Iste savaslar, kavgalar, ayrismalar, bölünmeler, ölümler ve mutsuzluklar buradan yola çikar.
Biliyor musunuz?
Türk, Kürt, Laz, Ermeni, Azeri, Çerkes, Sirp, Rus, Japon, Çinli, Afrikali, Amerikali olmadan önce INSAN vardi. Ilk o vardi. Musevi, Yahudi, Hiristiyan, Müslüman, Budist, Hinduizm, Sintoizm, Taoizim yokken de INSAN vardi. Gelecekte de bunlar olmayacak.
Öldükten sonra, herkes INSAN.
Bir mezar gördügünüzde yatan kisinin dinini, cinsiyetini, teninin rengini, kimligini düsünmezsiniz o sadece bir INSAN'dir.Su halinize bakin Erdemlerinizi yitirmis insanliginizdan kopmus hayvansi içgüdüleri bile atletmis davranislarinizla dünyayi, yasami, gelecegi ve evrendeki diger tüm güzellikleri kirletmeye israrla devam ediyorsunuz.
Baris olmadan, sevgi olmadan, ask olmadan, savas olmadan, ölüm olmadan öncede INSAN vardi. Karsi cins diye görüp cinsel hazlarla yogrulup her bakis açisini apis arasina indirgeyip varlik olma bilincini asagilayip saçinin teline varana kadar kapatan zihniyetten öncede INSAN vardi. Unutmayin ki Ilk insan Allah'in karsisinda çiplakti.
Düsündüm de
Anne, baba, abla, abi, kardes, dayi, amca, teyze, hala olmadan önce INSAN vardi.
Hümanist, realist, komünist, sosyalist, Kemalist, bütün ist'lerden önce INSAN vardi. Birinci, ikinci, üçüncü, sona kalan, ortada giden, tutan, çeken, iten döven olmadan önce INSAN vardi.
Sunni, Hanefi, Hanbeli, Maliki, Safi, Alevi, Süryani, Musevi, Yahudi olmadan önce INSAN vardi.
Milliyetçi, dinci, liberal, muhafazakar, sosyal demokrat olmadan önce INSAN vardi.
Simdi Kendi güzelliginden, nurundan, isigindan kopmus sürüler var. Asik Nimri Dede ne güzel söz söylemis
Megerse Ask Imis Canin Mayasi
Ona Mihrab Olmus Kasin Arasi
Hakkin Isledigi Kudret Boyasi
Yüzde Ben Bir Insan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim
INSAN OLMAK IÇIN YOLA ÇIKANLAR DIGER YASAMLARI AYDINLATMAK IÇIN YÜREKLERINDEKI VE YÜZLERINDEKI ISIKLARI YAKMALILAR. Insan'ca Kalmaniz Dilegiyle.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)